Auto-Created-3
03 Temmuz 2019 ( 149 izlenme )
Reklamlar

Mehmet Metiner'den bomba açıklamalar!

Mehmet Metiner'den bomba açıklamalar!

AK Parti eski Milletvekili Mehmet Metiner, yeniakit.com.tr’e dikkat çeken açıklamalarda bulundu. 23 Haziran sonrasında siyaseti ve yazarlığı bırakıp bırakmayacağı, yeni dönemde hem AK Parti’de ve hem de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ne gibi değişikliklerin yapılması gerektiğini tek tek açıkladı.



  

 Mehmet Özmen  yeniakit.com.tr 

Yeniakit.com.tr‘ye konuşan AK Parti eski Milletvekili Mehmet Metiner, AK Parti’nin yanlışlarını ve izlenmesi gereken yeni dönem stratejisine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

“Yanlışlarımızdan ders çıkartarak yeni bir başlangıç yapmalıyız”

Bundan sonraki süreçte AK Parti, nasıl bir strateji ortaya koymalı, neler yapmalıdır?

AK Parti’mizin kuruluş felsefesinde bir sorun yok. Biz herkesi kucaklayan bir Türkiye Partisiyiz. ‘Biz birlikte Türkiye’yiz!’ şiarı bize ait.Muhafazakar demokratız. Muhafazakarlığımız geçmişi kutsayan veya geçmişi bugüne taşımayı amaçlayan bir gericiliğe ve tutuculuğa yaslanmıyor. Tam tersine değişime ve yeniliğe açık bir ilericiliğe yaslanıyor. Demokratlığımız herkes için özgürlük anlayışını içeriyor. Bütün vatandaşların dini ırkı mezhebi ve yaşam tarzı ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızı temel hak ve özgürlüklerde eşitlemeyi amaçlayan demokratik bir vatandaşlık anlayışını savunuyoruz. Hür ve eşit vatandaşları olan demokratik bir cumhuriyetin inşası Ak Parti’mizin ana felsefesini oluşturuyor. Mevlana’nın pergel metaforu bizi çok doğru tanımlar. Bir ayağımızla sabitelerimizde duruyoruz öbür ayağımızla bütün bir dünyaya açığız. Sabitelerimiz doğru bizim. Öteki ayağımızla basacağımız yerleri doğru tespit etmeliyiz sadece. Sabitelerimizi söyleme dönüştürürken zaman zaman yanlış yapabiliriz. Zaman zaman sabitelerimize uygun düşmeyen aktörlerle yol yürüme yanlışlığına düşmüş olabiliriz. Söylemimizi ve aktörlerimizi değiştirdiğimizde o yüzden her dem yeni ve güçlü oluruz. Yeni dönemdeki stratejilerimizi buna göre ayarlamalıyız. Yanlışlarımızdan ders çıkartarak yeni bir başlangıç yapmalıyız.


“Teşkilatlarımız kuruluş felsefemize uygun insanlara teslim edilmeli” Yeni döneme ilişkin önerileriniz nedir?

Her alanda geniş kapsamlı bir değişime ihtiyaç var. Sabitelerimizi doğru taşıyacak siyasal aktörlere ihtiyaç var. İşe kendimizden başlamalıyız. Biz kendimizi değiştirmediğimiz sürece artık hiç bir değişime öncülük edemeyiz. Tersi bir değişim dalgası karşısında da iktidarımızı kaybederiz. Milletimiz hala bizden umudunu kesmiş değil. Verdiği sinyal ‘Kendinizi istediğim doğrultuda değiştir öyle gel! Senden vazgeçmek zorunda bırakma beni!’ sinyalidir. Bu çerçevede yapmamız gerekenler bellidir. Atmamız gereken adımlar bellidir. Dilimizi/söylemimizi sabitelerimizle yeniden uyumlu hale getirmeliyiz. Öncelikle herkesi kucaklayan bir dil/söylem. Bu çerçevede sevgiyi eksene alma. Davranışlarımızı sabitelerimizle uyumlulaştıran bir örnek pratik. İktidarın şehvetine yenik düşmeyen bir tevazu. Her türlü kibirden uzak bir hayat tarzı. Milletin hakimi değil hadimi olduğumuzu gösteren bir duruş. Halka tepeden bakan veya halkı seçimden seçime hatırlayan teşkilat ve vekil anlayışıyla hem kendi sabitelerimizi hem de söylemimizi itibarsızlaştırmış oluruz.

O yüzden diyorum ki:

Bir: Teşkilatlarımız kuruluş felsefemize uygun insanlara teslim edilmeli. Gerçekten ehliyet ve liyakat sahibi olan kardeşlerimiz işbaşına getirilmeli. Şu milletvekilinin, bu belediye başkanının veya bakanın adamı diye atananların ne karşılığı olur ne de millet nezdinde itibarı.

Teşkilatlarda ‘Küçük olsun benim olsun!’ terkedilmeli.

Teşkilatlar yeniden yapılandırılmalı diyorum.

Bu bağlamda milletvekili bakan ve belediye başkanlarının emrindeki teşkilat başkanları modeli son bulmalı.

Bence teşkilatların yapılandırılması sürecine kimse müdahil olmamalı. Kimse kendi adamını yerleştirmek konusunda ısrarcı olmamalı. Teşkilat başkanları o ildeki güçlü vekilin, belediye başkanının ve bakanın adamı olduğunda yerlerini korumak gibi bir dertleri olmadığını bilerek her türlü yanlışı yapabiliyorlar.‘Arkamda vekil, başkan ve bakan var. Kimse bana bir şey yapamaz!’ diyen teşkilat başkanları son kertede teşkilatları da milleti de küstürür. Yaşadığımız süreç bu. Kendini Reis ayarında gören il başkanlarının davamızı getirdiği yer artık görülmeli. Eskiden aslolan teşkilattı. Herkes teşkilatın emrindeydi. Son zamanlarda vekillerin, belediye başkanlarının ve bakanların emrinde olan teşkilat olgusu çıktı karşımıza. Bu acilen değişmeli. Bu konuda çok köklü bir değişim öneriyorum.

“Teşkilat yapılanmamızı da yeni bir sistemle değiştirmeliyiz”

Teşkilat yapısının tamamen değiştirilmesi gerektiğinden mi söz ediyorsunuz?

Evet… Teşkilat yapımız vekillerden ayrı bir yapılanma olarak şekillendirilmeli. Teşkilatın başındaki genel merkez yardımcısı milletvekili olmamalı. Bölge ve il sorumluları vekillerden seçilmemeli. Vekiller olunca haliyle vekil arkadaşların talepleri belirleyici oluyor. Hiç bir vekil bir diğer vekil arkadaşının talebine karşı çıkmak istemiyor. Bu sistem değişmeli. Vekiller sadece yasama faaliyetleriyle ilgili olmalı. Genel merkez yapılanması vekil olmayanlardan oluşmalı. Çünkü vekil aynı zamanda genel merkezde güçlü bir makamda olunca o ilde kral gibi davranabiliyor. Onun etrafında yerel kralcılar oluşabiliyor. Hizipleşmeler, kıskançlıklar vs başlıyor. Bir yere gelmenin yolu olarak o vekilin veya bakanın eteğine tutunmak gerektiğine dair oluşan algı, milletle bağımızı kopartmayı getiriyor.Genel merkez birimleri vekillerin dışında oluştuğunda iki faydalı şey gerçekleşmiş olacaktır.

Bir: Gücün merkezileşmesi önlenmiş olacaktır. Bu çerçevede herkes bir diğerini olmazsa olmaz önemde görecektir. Kontrolsüz ve zararlı güç dönemi sona erecektir.

İki: Yeni siyasi aktörler kendilerine yer bulmuş olacaklardır. Bu da çok sayıda aktörlerimizi devreye almak gibi bir sinerjiyi harekete getirecektir.

Bir vekilin iki görevi olmalı:

Yasama faaliyetleri ve milletle yani seçim bölgesiyle her daim içiçe olması.

Başka görevleri ve makamları yüklendiğinde hem kendini üstün ve güçlü gören bir profil çıkıyor ortaya hem de seçim bölgesine ayni halkına vakit ayıramayan bir profil çıkıyor ortaya. Bu durumdaki kişiler işlerini danışmanlarına havale edip ulaşılamaz hale geliyorlar ki işte o zaman şikayetler başlıyor. İşin içine bir de danışmanların kraldan çok kralcı tavırları girince sorun kangrene dönüşüyor.

O yüzden rica ediyorum: madem ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde karar kıldık. Teşkilat yapılanmamızı da yeni bir sistemle değiştirmeliyiz diyorum. Aksi takdirde değişim isimlerin yer değiştirmesinden ibaret kalır. Ve sonuçta gene benzer şikayetlerle karşı karşıya kalırız.

“Biz parti devleti değiliz” Sözünü ettiğiniz bu değişim Külliye’yi ve Bakanlar Kurulu’nu da kapsamalı mı peki?

Evet kesinlikle. Külliye yeniden yapılandırılmalıdır. Çünkü orası hem devletimizin merkezidir hem de milletimizin. Orasını parti merkezi gibi görenlerle veya orada olmayı partinin üstünde olmak gibi görenlerle hem yanlış bir algı oluşturmuş oluruz hem de parti içi rahatsızlıklara yol açmış oluruz. Diyelim ki Külliye’de Yüksek İstişare Kurulu gibi gerekli ve önemli bir kurul oluşturuyor. Şimdi o kurul üyelerinden birileri kalkıp kendini AK Parti’nin üstünde görüp partiye akıl vermeye kalkmamalı. Hakeza parti adına faaliyet gösteren biri konumuna kendini düşürmemeli. Parti adına ona buna eleştiri yetiştirmemeli. Zira o kurul partinin değil devletin bir kurumudur. AK Parti’nin yetkili kurulları ile Külliye’de devlet adına oluşturulan kurulları birbirine karıştırmamalıyız. Biz bir parti devleti değiliz. Partidevleti algısını oluşturacak söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.

“Gece gündüz davası için çalışanlar bırakın bakanı, bakan yardımcısına ulaşamıyor” Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde nasıl bir kadro yapılanması olmalı sizce?

Külliye’nin kadrolarının seçiminde milletin talepleri dikkate alınmalıdır. Millet nezdinde karşılığı olmayan, toplumda itibarı olmayan, hatta millet nezdinde sevilmeyenistenmeyen adamlar son kertede Reis’in eleştirilmesine sebebiyet veriyor. En fenası bu tepkilerin sandığa yansıması söz konusu olabiliyor. Bu cümleden olarak bakanlar kurulunda yer alacak isimler hakkında milletin algısı çok daha fazla açık hale geliyor. Gece gündüz davası için çalışanlar bırakınız bir bakana, bakan yardımcılarına ve bürokratlara ulaşamadığında fena halde tepki duyuyor. ‘Ben bu kişiler başıma geçip krallık taslasın diye mi çalıştım!’ duygusu zamanla kopmalara sebebiyet veriyor. Bakanların hem millet nezdinde bir karşılıkları olmalı hem de siyaseten. Sonuçta Cumhurbaşkanımız bir siyasetçi. Ve yapılıp edilenlerin tümü siyaset kurumuna yani partimize fatura ediliyor.

“Sistemde değişim gerçekleşmezse korkarım ki sonuç farklı olmaz” AK Parti’de “metal yorgunluğu” devam ediyor mu? Genel merkez ve teşkilatlarda nasıl bir adım atılmalı?

Bu artık metal yorgunluğuyla izah edilebilecek bir durum değil. Bu başka bir şey. İzah etmeye çalıştığım şey bu. O yüzden yeni bir sistem önerisinde bulunuyorum. Bu sistemde değişim gerçekleşmezse korkarım ki sonuç farklı olmaz.

“Gül, Babacan ve Davutoğlu davaya ihanet ediyor” Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun parti kurma girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hususta Sayın Erdoğan, sizce nasıl bir tutum ortaya koymalı?

Benim açımdan net: İhanet! Erdoğan düşmanlarının AK Parti sosyolojisini parçalayarak önlerinde tehdit olarak gördükleri Erdoğan liderliğini tasfiye etmek istediği bir dönemde bu projenin yanında yer alan bu isimlerin davranışını ‘davaya ihanet’ olarak değerlendiriyorum. Reis’in nasıl bir tutum takınacağını bilemem. Ama nasıl bir tutum takınması gerektiğini söyleyebilirim kendi adıma: Hiç adlarını bile anmadan partisi için gerekli olan değişim ve yenilemeyi gerçekleştirerek yoluna devam etmesi. Ama bu çerçevede üst aklın içimizdeki ihanet projesini milletimize yeri geldikçe anlatması. Milletimiz Başkanının ağzından bunu duymak ister. Partilerini kurduklarında onlarla isim anarak siyasi polemiklere girmesini asla tasvip etmem. O polemikler için gerektiğinde onlara anlayacakları dilden cevap verenler çıkar elbet. Onların ayrılmasıyla bir özgüven eksikliği, korku, endişe ve zaafiyet içine girdiğimiz algısı oluşturacak söz ve davranışlara zaten Reis’in tevessül etmeyeceğini hepimiz biliyoruz.

Sadece bu isimler değil. Bir de bu isimlerin güya önünü kesme misyonunu kendine biçen, kendi varlığı dolayısıyla SP oylarını da çekebileceğini söyleyen benzer kişilerle de sonuç alamayacağımızı artık bilmemiz gerek. Bu tür isimlere Reis katında verilecek payeler, ilerde ismi anılan kişiliklerin doğmasına sebebiyet verir. Aman dikkat diyorum!

Bundan sonraki süreçte siz nasıl bir siyaset dili kullanmayı düşünüyorsunuz? Siyasetten tamamen çekilmeyi düşünüyor musunuz?

Benim tek kırmızı çizgim var. O da Recep Tayyip Erdoğan’dı. O yüzden Erdoğansız AK Parti’nin gözümde zerrece değeri yoktur diye yazdım. Bu Erdoğaperestlik değildir; Erdoğan liderliğine verdiğim büyük önemden dolayıdır. Erdoğan düşmanlığına karşı dilimde değişiklik olmaz. Erdoğan eleştirilerinden rahatsızlık duymam asla ama Erdoğan düşmanlığı karşısında asla sessiz kalmam. Anladıkları dilden cevabını alırlar benden. Bu açımdan dilimde değişiklik olmaz biline! Onun dışında herkese açık biriyim. Siyaseti düşmanlık alanı olarak gören biri değilim. Dostluklarımı siyasete göre şekillendiren biri değilim. Siyasi düşüncesi/tercihi ve yaşam tarzı farklı olan hiç kimseyi düşman addetmeyen, tam tersine düşman addedenleri zinhar tasvip etmeyen biriyim. Dilim de davranışım da bu anlamda sevgiye yaslanan kuşatıcı bir anlayışa yaslanır. Demokratik diyalogu önemseyen biriyim. Özgürce tartışmayı ve eleştiriyi ziyadesiyle önemseyen biriyim. Bir tek hakarete kibre ve sövgüye tahammülüm yoktur.

“Sadece aktif siyaseti değil gazete yazılarımı da bırakıp kitaplarımla inzivaya çekilmek fikri hala bana çok cazip geliyor” Sorumun içinde önemli bir ayrıntıya vermiştim, siyaseti bırakacak mısınız?

Madem sordunuz açık açık cevap vereyim: 15 Temmuz’dan sonra aktif siyaseti bırakmayı düşündüm. O gece kaçacak delik arayan ama darbe püskürtüldükten sonra kahraman gibi meydanlara inip millete gaz veren korkak ve iki yüzlü insanları gördükten sonra buna karar verdim. O ölüm gecesinde liderini korkakça yalnız bırakanların darbe savuşturulduktan sonra tekrar liderle aynı karede görünmek için nasıl birilerini ezip geçtiklerimi gördükten sonra buna karar verdim. En kötüsü gene bu tür insanların makbul görüldüklerini gördüğüm zaman bende her şey koptu. Aday olmama kararı vermiştim. Ailem ve dostlarım biliyor bunu. Lakin günü gelip çattığında Reis’in ‘Herkes başvuruda bulunacak!’ talimatı karşısında boynumu büktüm. Aday gösterilmediğinde siyaseti bırakmam zaten kendime yakıştıramayacağım bir şeydi. Reis’e sadakatımın makama bağlı olduğunun iması bile benim ölümümden beter olurdu. Herkesten çok çalıştım. Seçim gelip çattığında milletvekili olarak nasıl çalıştıysam öyle çalıştım. 23 Haziran seçimini almamız halinde aktif siyasi hayatımı sonlandırmaya karar vermiştim. Bunu Reis’e de iletmiştim. Affını rica etmiştim. Ne yazık ki seçimi kaybettik. Kaybettiğimiz bir seçimden sonra siyaseti bırakmam yanlış anlaşılır. O yüzden nasip olmadı. Reis’im izin verirse vakti geldiğinde bırakmayı düşünüyorum. Sadece aktif siyaseti değil gazete yazılarımı da bırakıp kitaplarımla inzivaya çekilmek fikri hala bana çok cazip geliyor. Kitap yazmak vs... Aktif siyaseti bırakmak Reis’i bırakmak anlamına gelmiyor. O yaşadığı sürece canım uğruna fedadır. Kendi gücüm çerçevesinde hep yanında olur ölümüne desteklerim. Asla başka siyasi oluşumlarla işim olmaz. Bugün kendisine ne kadar bağlıysam mezara kadar da o şekilde bağlı kalırım. Bana ihtiyacı olur mu? Bilmem. Aklıma ihtiyaç hisseder mi? Hiç bilmem. İşin bu kısmıyla ilgili değilim. Benimkisi bir gönül ilişkisidir. Bir inanç ve güven ilişkisidir. Kendisi istemese bile benim ona dair bu anlayışım ve çizgim değişmez. Ona ihanet anlamına gelecek bir girişimin içinde olacaksam Rabbim o gün canımı alsın diyenlerdenim. Hayat siyasetten ibaret değil. Davamıza hizmet için bin türlü yol var. Rabbim hayırlısını nasip etsin inşallah.
Yeni Akit Gazetesi 

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Erdoğan'ı kızdıran teklif.. ‘Netanyahu'nun günleri sayılı olabilir!’ Hadım edilen sapık için flaş karar NATO'ya koştular: Yetişin! Türkiye paketleyecek!