Davutoğlu baş kaldırdı
Erdoğan tarafından görevinden alınan eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu, AK Parti’ye tavsiyelerde bulunurken, Cumhur İttifakı ve FETÖ ile mücadeledeki rahatsızlıklarını da aktardı. Yerel seçim sürecinde yeni bir parti kuracaklar arasında konuşulan Abdullah Gül’den sonra eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’da yazılı bir açıklama yaparak AK Parti’ye tavsiyelerde bulundu.
GEZİ VE 15 TEMMUZ’UN SORUMLUSU OLARAK AK PARTİ’Yİ GÖSTERDİ
Davutoğlu, FETÖ’nün 1725 Aralık, Gezi ve 15 Temmuz gibi planladığı ve yapmak istediği kaos ve darbe girişimlerinin nedenini AK Parti olduğunu iddia ederek şu şekilde konuştu;”İkibinli yılların başında partimizin zamanın ruhunu ve milletin değerlerini kavrayan bir vizyonla iktidara gelmesi ile birlikte özgüvenimizi tahkim eden bir demokratikleşme, yükselen bir ekonomik kalkınma grafiği ve dünyanın her köşesine yayılan bir uluslararası etkinlik kazanan ülkemiz tarihi akışın ivmesini yakalayan bir performans göstermişti.Ancak, 2013 yılında Gezi olayları ile başlayan, 17/25 Aralık komploları ile devam eden, çukur eylemleri ile tehlikeli boyutlara ulaşan ve nihayet 15 Temmuz hain darbe girişimi ile zirveye çıkan iç gerilimler ülkemizi vizyoner ve atılımcı pozisyondan reaksiyoner ve savunmacı bir pozisyona sürüklemiştir.”
ŞAİBELİ OLAN ANKARA VE İSTANBUL SEÇİMLERİNE DİKKAT ÇEKTİ
Davutoğlu, halen şaibelerinin devam ettiği Ankara ve İstanbul seçimlerine dikkat çekerek bu iki şehrirden alınan sonuçları hakkında şunları kaydetti;”31 Mart seçimleri basiret ve sağduyuyla incelememiz gereken önemli sonuçlar doğurmuş, dikkate almamız gereken önemli mesajlar vermiştir. Milletimizin tercihlerindeki değişikliklerden gerekli mesajlar çıkarılmaz, atılması gereken adımlar kararlılıkla atılmaz ise hem AK Parti olarak bizleri hem de ülkemizi zor bir dönem beklemektedir.Bu çerçevede, başta hareketimizin kitleselleşerek iktidara yürümesinin önemli sembolleri olan ve çeyrek asırdır kadrolarımızın yönetiminde bulunan İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarında alınan sonuç olmak üzere, partimizin toplumsal desteğinde görülen azalma gerçeğiyle yüzleşmek ve bunu sağduyulu bir şekilde değerlendirmek durumundayız.”
‘CUMHUR İTTİFAKI’ RAHATSIZLIĞI
Davutoğlu AK Parti’nin MHP ile ortaklığı olan Cumhur İttifakı’ndan da rahatsızlığını dile getirerek şunları kaydetti; “Partimizi Türkiye’nin her yerinde birinci parti kılan toplumsal kapsayıcılık ve ilişkiler ağında da ciddi bir daralma yaşandığı gözlenmektedir. Son seçimlerde alınan neticeler Cumhur İttifakı olarak dahi sahil kesimlerinden koparak İç Anadolu ve Karadeniz’e doğru daralan bir siyasal etkinlik alanına sıkışmakta olduğumuzu göstermektedir.İç Anadolu’da ise ittifakiçi dengenin partimiz aleyhine değişmekte olduğu bir vakıadır. Bu coğrafi ve toplumsal destek daralmasının gerek söylem gerekse eylem düzeyindeki sebepleri üzerinde titizlikle durulmazsa bu daralma bir siyasi kıskaca dönüşecektir.
“FETÖ’CÜ YÖNETİCİLERİN TAVSİYESİNDEN RAHATSIZ
Davutoğlu, 15 Temmuz ile birlikte teşkilatlarda FETÖ ile ilişkili isimlerin tasviyesinde de rahatsızlığını dile getirerek şunları söyledi; “Son dönemde 15 Temmuz’daki milli direnişe bedenlerini ortaya koyarak öncülük eden il başkanlarımızın ve teşkilatlarımızın metal yorgunluğu gibi muğlak ifadelerle küstürülerek devre dışı bırakılması teşkilatlarımızın derin vicdanında ciddi bir yara açmıştır.Daha da tehlikelisi, kendisini partimizin kurullarının üstünde gören ve adeta paralel bir yapı gibi partiyi yönetmeye çalışan bir odağın ortaya çıkması ve partinin seçilmiş yetkililerini ve kurullarını devre dışı bırakmaya kalkışması teşkilat kurumsallaşmasının özünü sakatlamıştır.
“FETÖ’CÜLERE ADALET İSTEDİ
Davutoğlu 15 Temmuz hainlerinin yargılanmasında adalet vurgusu yaparak şunları kaydetti; “Yakın tarihimizde ülkemizin ve milletimizin geleceğini tehdit eden en hain girişimi 15 Temmuz gecesi durduran güç milletçe gösterdiğimiz onurlu direniştir; bu direnişi nihai zafere taşıyacak olan ise bu yargı sürecinde adalet terazisinin doğru işletilmesidir.Bir hakim ve savcı hüküm verirken ya da iddianame hazırlarken davanın mahiyeti ve nihai adalet ölçüsü dışında hiç bir kaygı taşımamalı ve hiç bir müdahale veya telkine maruz bırakılmamalıdır. FETÖ ile tavizsiz verilmesi gereken mücadelede farklı kişilere farklı kriterler uygulanması, yürütülen mücadeleye zarar vermektedir. Bu konuda hukukun en temel ilkesi olan ‘suçların şahsiliği’ ilkesi özenle korunmalıdır.
TERÖRLE MÜCADELEDE ‘ÖZGÜRLÜK’ VURGUSU YAPTI
Davutoğlu tavsiyeleri içinde terör örgütleri ile mücadeleye devam edilmesi gerektiğini amcak özgürlük dengesine de dikkat edilmesini savunarak şu şekilde devam etti; “Karşı karşıya kaldığımız güvenlik riskleri bağlamında, 23 Temmuz 2015’te PKK, DAEŞ ve DHKPC’ye karşı, 1725 Aralık 2013’teki komplolar ve 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsünden sonra da FETÖ’ye karşı başlattığımız haklı mücadele ara vermeksizin sürmelidir.Ancak, bu mücadele sırasında özgürlükgüvenlik dengesinin hassas ölçülerine özen gösterilmesi yürütülen mücadelenin geniş halk kesimlerince benimsenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Farklı görüş beyanının terörle özdeşleştirilmesi ve siyasi farklılıkların ihanetle anılır hale gelmesi hem milli birliğimize zarar vermekte hem de kriz dönemi algısının süreklilik kazanması üzerinden demokrasiye, siyasete ve ekonomik hayata büyük darbe vurmaktadır.
“TERÖR PROPAGANDACILARINA ÖZGÜRLÜK İSTEDİ
Davutoğlu, farklı kimlikler adı altında terör propagandası yapmış yada desteklemiş kişileri de özgürlük isteyerek şunları söyledi; “Bir an önce özgürlük alanının genişletilmesi iftiharla sahiplendiğimiz özgüvenimizin ve en önemlisi de birbirimize olan güvenimizin yeniden tesisi için şarttır. Düşüncelerini ifade eden gazeteci, akademisyen, kanaat önderi, siyasetçi kim olursa olsun hiç kimse işini kaybetme, yaftalanma, sosyal medya linci ve hakaret tehditleri ile karşılaşmamalıdır.Eleştiri ve fikirlerini ifade etme özgürlüğü sonuna kadar korunmalıdır. Gerçek basın özgürlüğü demokrasimizin bağışıklık sistemidir. Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yönelmek Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır. Bu çerçevede, güvenlik konusundaki kazanımlarımızı kaybetmeden özgürlük alanlarının genişletildiği yeni bir özgürlükgüvenlik dengesi kurulmalıdır