Çok güzelmiş..
77 sene önce Nişanlandıkları gün. Anneannem dedemi hayatında ilk defa o gün görmüş.
Düşünsenize, evleneceksiniz ve hayatını paylaşacağınız adamı nişan günü görüyorsunuz. Beğendin, beğendin, beğenmedinse hayat boyu çek dur… 🙂
Bizimkilerin hikayesi ise tam bir “Onlar ermiş muradına , biz çıkalım kerevetine..” hikayesi.Sonu gerçekten mutlu olan şahane bir masal yani..
Anneannem kendisinden 17 yaş büyük dedeme resmen aşık olmuş. Dedemse o yıllardaki genel davranışın aksine, o gencecik kıza, ömür boyu, hem aşkla, sevgiyle, hem de “saygıyla” bağlanmış..Ben onların evinde hiç yükselen ses , hiç kavga gürültü duymadım.
Evlendikleri ilk gün, dedem uzun bir konuşma yapmış. Üç şey istemiş gencecik karısından: Bir: Bana İhsan Bey değil, İhsan demeni rica ediyorum. (ki o devir için müthiş bir adım..!)
Evde kıyametler kopmuş, sen kocana, koskoca adama nasıl ismiyle hitap edersin diye..Aile büyüklerini sakinleştirip ikna etmek yine dedeme düşmüş. 🙂
Anneannem öbür boyu hep İhsan’cığım dedi. “Cığım”sız bir hitap hiç duymadım ağzından… İki: Dedem hakimdi benim. “Bak” demiş,“Mesleğim gereği eve senden torpil isteyenler gelebilir.
Asla, katiyen kabul etmeyeceksin. Hediye asla kabul etmeyeceksin. Hakim demek, tarafsızlık demektir. Böyle bir şeyi mesleğim adına şerefsizlik addederim. Bu ricaları reddetmeyi ayıp sayabilirsin, asıl bunu teklif etmek ayıptır, bilesin. “
Sonraları ikisi bir olup, güzel bir reddetme cümlesi bulmuşlar, anneannem çok ısrarcı olanlara:“Dosyanızı titizlikle tetkik edeceğini söyledi” derdi.
Üç : “Benim” demiş, “Küsme huyum vardır. Kızarsam tartışmam, sadece küserim. Ben sana küsersem , sen bana küsmeyeceksin. Yoksa evlilik gemisi yürümez.Sabır rica ediyorum senden.”
Bir şey diyeceğim, inanmayacaksınız : “Ömür boyu hiç küsmediler.” Diyeceksiniz ki, “Ee kadın her şeye uyum sağlarsa evlilik elbet yürür.” O dönemin evliliklerinde bir kere, çok keskin kadınerkek ayırımları var. Kadın asla çalışmıyor, evin bakımı, çocuklar vs. ile ilgili, erkek ise çalışıp evi geçindiren .
Bu kadar net. Bugünkü gibi herkes her şeyi paylaşır durumu yok. O yüzden değerlendirirken hep bunu düşünürüm aslında.. Yani ben hayatımda dedemi mutfakta görmedim.
Bir tabağı içeri taşıdığını bilmem. Kalkıp bir bardak su aldığını bilmem. Anneannem getirirdi her şeyini.. Ama mesela su mu istedi, anneannemin elinden bardağı alır, öbür eliyle, onun suyu getiren elini tutar öper, gözlerinin içine bakarak,“Eline sağlık, zahmet oldu Münevver’ciğim” derdi.
Anneanneme aniden bir enerji gelir, gözleri parlar, genç kız gibi seke seke , uça uça dönerdi mutfağa… Anlayacağınız, “Görevi tabii, elbette yapacak!” zihniyetinde hiç olmadı dedem.Teşekkürü , takdiri hiç ihmal etmedi bir ömür boyu.
Annemler küçükken, dedem öğlenleri işten mutlaka eve gelirmiş, alel acele yemek yeyip, bir tek de tavla atarlarmış, öyle dönermiş dairesine…
O bir saate hepsini nasıl sığdırırdık diye konuşup gülerlerdi.. Evlilik diye oya gibi işlenmiş, inci gibi dizilmiş anılar gördüm ben… Fedakarlık, sabır, özen, ve minnet gördüm. İçinde hastalıklar da oldu elbet , ölümler de, acılar ve hayal kırıklıkları da…
Ama bütün bu gerçekler nasıl taşınır, nasıl her bir korku, her bir hüzün, sevgiyle harmanlanıp akide şekeri gibi ağızda eritilir gider, işte onların masalı bunu da anlatır.
Dedeciğim, sayısız hastalıkla mücadele etti, ama etrafına en ufak bir rahatsızlık vermedi. Anneannem ona hep canı gönülden sevgiyle, bir melek gibi baktı.
Dedeme şeker teşhisi konduğunda, insülin iğnelerini bile iğneciye bırakmadan kendi yapmak istemişti mesela.O zamanın iğneleri şimdiki gibi değil, kocaman metal enjektörler vardı, ucunda kalın, dehşetengiz iğneler olan. O verev kesimli iğne uçları hala gözümün önündedir.
O enjektör her sabah ocakta, çayın yanında kaynardı. Fonda radyoda Türk Sanat Müziği, mesela “Benzemez kimse sana“ çalar, enjektörün tıkır tıkır kaynama sesi, çaydanlığın fokurtusuna, limon kolonyasının kokusu, kızarmış ekmek kokusuna karışırdı.
Anneannem seve okşaya karnından yapardı iğneleri dedeme. Nasıl öğrenmiş iğne yapmayı derseniz, normalde portakala batırarak öğretirler, ama anneannem “kendine batırarak” öğrenmişti iğne yapmayı.