Auto-Created-3
05 Ekim 2018 ( 480 izlenme )
Reklamlar

Cüneyt Arkın'ın 50 yıllık büyük sırrı!

Cüneyt Arkın'ın 50 yıllık büyük sırrı!
Eşi Güler ile boşanma noktasında olan Cüneyt Arkın, 2 yaşındaki Filiz'e, 18 yaşına gelince okuması için bir mektup yazdı. İşte Cüneyt Arkın'ın 50 yıl sonra ortaya çıkan duygusal mektubu...
Cüneyt Arkın'ın 50 yıllık büyük sırrı!

Cüneyt Arkın ile eşi Güler arasındaki anlaşmazlığın tohumları bundan üç yıl önce  atıldı. O sıralarda bir gazetenin «Cüneyt Arkın'ın, eşinden boşanıp Zeynep Aksu  ile  evleneceğine» dair verdiği haber, ortalığı bir anda karıştırdı, karıkoca  şiddetli bir ağız münakaşası ile bugün aralarında bulunan uçurumun ilk işaretini  verdiler. Sonra söylentiler,  skandallar birbirini kovalamaya başladı. Artık  gazetelerin, mecmuaların sayfalarında Cüneyt Arkın'ın maceralarına ait haberler  baş köşeyi işgal ediyordu.

Bunların hangisi doğru, hangisi yanlış, tahkike imkan yoktu. Belki Cüneyt  haklıydı, belki de eşi Güler... Nihayet geçen yıl, genç kadın Levent'teki evini  terk etti, babasının Suadiye'deki evine sığındı. Araya dostları girdiler,  «Yapmayın, etmeyin, ayıptır» dediler ve  ikisini barıştırdılar.

Fakat bu zoraki beraberlik pek uzun sürmedi. Güler Cüreklibatır, Ses mecmuasında   çıkan, bir gece kulübünde çekilmiş fotoğraf yüzünden gürültülü, polis  romanlarına, filmlere  konu olacak bir şekilde evini ikinci defa terk etti,  tekrar «baba evine» yerleşti...

Cüneyt Arkın bundan yirmi gün önce avukatına kızı Filiz'e 18 yaşını bitirdiği   gün verilmek üzere beş daktilo sayfası uzunluğunda bir mektup bıraktı. Gayesi, 
ileride kızına  karşı kendini savunmaktı. Kızının bir gün karşısına geçip «Baba,  sen anneme bunları nasıl  yaptın, utanmadın mı?» demesinden çekiniyordu.  Gerçekten de bir baba için geçmiş günahlarından ötürü çocukları tarafından  suçlanmak acı, çok acı bir şeydi...



Canım yavrum Filiz'im

Sana bunları yazmamın bir sebebi var. Bugün 10 Mart 1968, Kurban Bayramı'nın  birinci günü. Bugün yine annen seni bana göstermedi. Telefonları yüzüme kapıyor, mektuplarımı okumuyor.

Senden ayrılalı iki ay oldu. Seni bin yıl görmemiş gibi özledim. Artık tatlı  yüzün, yavaş yavaş hafızamdan siliniyor, göğsüme dokunan o küçücük elinin  sıcaklığı azaldı. Günlerdir cehennemin dibindeymiş gibi acılar içindeyim.  Nedense bayram insanları daha hassas yapıyor. Akşama kadar sokakta balon uçuran  çocukların çığlıklarına kulaklarımı tıkadım. Bin kere adını fısıldadım, bin kere  Allah'a dua ettim seni bana göstersin diye. Korkular içinde sana geldim. Bana  kapıyı açmayacaklarını bile bile... 

Eve karıkoca iki dostumu gönderdim. Ben de köşede bekledim. Kadın hamileydi.  Yüzü çilli, şefkatli bir çocuk beklemenin mutluluğu içindeydi. Ama benim kadar  korku içindeydiler, benim kadar üzgündüler.

Teyzelerin onları kovmuş, annen, seni pencereden olsun görmeme razı olmamış. Sen 
teyzenin kucağındaymışsın, mavi dantelli bir elbisen varmış, tatlı tatlı  gülüyormuşsun, yaramazlık yapıp utanıyor, sonra başını saklıyormuşsun.  Çocuğum, bir babadan çocuğunu hangi kuvvet ayırır, buna hangi yürek razı olur?  Hangi kötülük böyle bir sevgiyi yener. Bütün duygularım ölmüş gibiydi dönerken.  Dünyanın bütün kurşunları yüreğime sıkılmış gibiydim. Bir annenin katılığını,  duygusuzluğunu, gaddarlığını neyle izah edecektik? Yanımdakilerin gözlerinde bir  acı izah vardı.

Denize yaklaşmıştık, deniz kapkaraydı. Arabayı durdurdum, her şey kararmıştı, 
onlara bakamıyordum, hiçbir kimseye, hiçbir tarafa bakamıyordum.  O akşam yatakta, bir zamanlar beni ölecek kadar seven annenin şimdi neden  düşmanım olduğunu, bu kötü duygunun doğuşundaki rolümüzün derecesini uzun uzun  düşündüm. Ve, küçücük hayatını yaralayan bizleri eşit suçlaman için sana her  şeyi anlatmaya karar verdim. Çünkü gün gelecek annen ve benim hakkımda binlerce  şey duyacak, okuyacaksın. Ve hep bunları başkaları yapacak ve sen hakkımızda  bunlara göre karar vereceksin.

En baştan başlayacağım...

Annenle elleri kitap dolu, zayıf, elmacık kemikleri çıkık, uzun saçlı, yeşil  gözlü bir delikanlı iken tanıştım. Sevgi arıyordum. Anneni buldum, incecik bir  yüzü, ufak benekli iri gözleri vardı. Bana her şeyini verdi. Onunla güzeldim.  Toprağımdı, güneşimdi, su üzerinde kayan bir çiçek gibi yürürdü yanımda.  Eskişehir'de hastalarımı, acımı, kötü yemeğimi paylaştı. 

Ah çocuğum! Dünya onun sevgili yüzü için yaratılmıştı sanki. Sonra garip bir  tesadüf oldu. Eskişehir'e gelen bir film ekibiyle tanıştım. Annenin ve benim  Sağlık Bakanlığı'na 80 bin lira borcumuz vardı. Yaşadığım hayatı umutsuzluğa  götüren, beni korkutan, erkek olarak üzen bir sorumluluktu bu borç. O zaman bu  umutsuzluk önünde kendimi ortaya koymam gerektiğini düşündüm.

Annenle karar verdik. Bir yıl mücadele ettim. Annen, kendi ailesine, hatta benim  aileme karşı beni korudu, beni yüceltti. Parasızdım. Dedenin evinde kalıyorduk.  Bana karşı son derece kibardılar. Ama utanıyordum. Leyla Sayar,Halit Refiğ ve  Recep Ekicigil bana yardım etmeye çalışıyorlardı.

Duru Film'e küçük bir rol için günlerce gidip geldim. Resimlerimi çekmek  istediler. Beni birisinin önüne katıp Taksim Parkı'na gönderdiler. Artık ona  tabi olmuştum. İki yıl doktorluk yapan insan için delice bir acıydı bu. Ne  yapacağımı bilmiyordum.

Odama girerken ceketini ilikleyen 50 yaşındaki hastalarımı düşünüyor, bana  gösterdikleri saygıdan utanıyordum. Eve gelip eşyalarımı topladım, annene  Anadolu'ya gideceğimi söyledim. Bana karşı koydu, «Başarmalısın, başaracaksın»  dedi. Tekrar çileli günler başladı. Annen tek gücüm, tek dayanağımdı. İlk  filmime başladığım zaman içim bomboştu. Subay trençkotum eskimiş, ayakkabılarım  su alıyordu. Günlerimi bir sandviçle geçiriyordum. Annen hem operada çalışmak,  hem okula gitmek zorunda kaldı, içkiye alıştığım, doymamacasına içtiğim  günlerdi. Dünya bana haksızlık etmişti.

Yağmurlu bir gündü, ince trençkotumun altında üşüyordum. Ayaklarım sırılsıklam olmuştu. Evden kahvaltısız çıktığım için midem acaip bir şekilde kaynıyordu.  Paramı saydım, ancak yola yetecekti. Taksim'e geldiğimde fırın taze ekmek  çıkarıyordu. Bir ekmek aldım ve onu yedim.

Bir gece sabaha karşı annen ağlıyordu. Gözyaşlarına dokundum, sustum. Annen benden şüphelenmişti. Hangi davranışım, hangi sözüm onda bu şüpheyi  uyandırmıştı. Ya da kimler ona tesir ediyordu? Bunda ne dereceye kadar haklıydı,  ya da ben suçluydum. Sana bir örnek vereyim. Şu kötü günler içinde hakkımda  birçok dedikodu çıktı, işte bunlardan üçü:

«Ayrılır ayrılmaz Zeynep Aksu ile evlenecekmişim.»

«Selda Alkor ile Bursa'da maceralarımız olmuş.»

«Evli bir kadınla ilişkilerim varmış.»

İnsanlar başkalarının hayatlarıyla oynamaya, onların mutluluğunu yıkmaya bayılırlar. Benim yüreğimin dünyada bundan daha fazla iğrendiği başka şey yoktur. Annenin son iki yıldır bana gösterdiği korkunç sahnelerde kendisinden çok teyzen Gül'ün ve çevresinin payı vardır.

Sonra iki yıl içinde başarılarım, şöhretim, param oldu, imkanlarım genişledi. Annende de buna paralel olarak dedikoduların, kıskançlığın etkisinde kalmanın tesiriyle bir yabancılaşma başladı. Benimle bir yere gitmekten rahatsız oluyor, sokağa çıkmaktan korkuyordu.

Beni böylesine yıkan, insan dışı bir çalışmaya iten hırsı anlayamıyordu. Bense yorgundum, bin yıl uyuyacak kadar her şeyden usanmıştım. Bütün bunları annene anlatamıyordum. Dört bir yandan kuşatılmıştı. Çevresi, arkadaştaları, kardeşi, gazeteler ve sokaklar. Bense korkunç bir savaş içindeydim. Herkes beni yok 
etmeye hazır bekliyordu. Kovalanan bir hayvan gibi her an tetikteydim. Ve bu çılgın çalışma içinde yalnızdım, hiç kimse kalmamıştı çevremde. Yorgunluktan deli gibi bir şey olmuştum. Bu savaşın içinde annenin yüreğini göremiyordum. Ona fırsat veremiyordum. Hayvanca bencil, yorgun ve gururlu bir erkek rolündeydim. Evet, annenin öç almak isteyen dişi haline gelmesine ben sebep olmuştum.

Şimdi onu suçlayayım mı?

Yok çocuğum!

Anneni beni mahkemeye verdiği için, seni bana pencereden bile olsun göstermediği için suçlayanlara karşıyım. Onu benim kadar kimse anlayamaz. Mahkeme haberlerinde çıkan resimlerindeki şaşkın, biraz öç almışlığın rahat tebessümündeki acıyı yine ancak ben çözebilirim.

Çocuğum bunlar bizim yazımız, kaderimiz. Ama annen bir elini uzatsa kurtulacaktım.

Evet yavrum acı çekiyordum ve yalnızdım. Annenin bende güç bildiği, kıskandığı her şey, şöhretim ve param beni bu dünyada yalnız bırakmıştı. Çünkü suçlarımda, zaaflarımda samimi idim. Suçluydum, ama sahte değil, içten pazarlıklı değil, cimri değil.

Annenle aramızda büyük bir ayrılık da Türk sinemasını asla önemsememesinden ileri geliyordu. Ona göre yaptığım bütün iş basit, aşağılayıcı bir şeydi. Teyzelerin de aynı şeyi düşünüyorlardı. Bu konuda her an beni üzmekten zevk alıyorlardı.

Yavrum, bir erkeğin işi hayatının en mühim kısmıdır. Gün gelecek sen de anlayacaksın bunu.

Görüyorsun yavrum, anneni kazanmak işimi, işimi kazanmak anneni kaybettiriyordu  bana. Yapayalnızdım, yine de anneni delice seviyor ve dayanıyordum.

Annen dışarıda görev almak istiyordu. Kırklareli'ne tayini çıktı. «Kendime güvenim gelir, oyalanırım» diyordu. Doğru söylemediğini biliyordum, gitmek istemiyordu ama, «Gitmem gerek» diye dayatıyordu.

Sonra gönderdim ve gitti. Neden gittiğini, neden gitmek istediğini kesin olarak 
bilmiyordum. Neden razı olduğumu da... Ama o günler ölümüme bile razı olacak 
kadar bezgindim. Tükenmiştim. Yokluğunun acısını iki gün sonra duydum, ama artık 
çok geçti. «Bana dön» diye yalvarmam lazımdı, ama yapamadım bunu.

Elimin kolumun neden zincirlendiğini, utanç ve azap içinde ona yazdığım güzel mektupları neden yırttığımı, Kırklareli'ne gidemeyip belki bin kere yoldan neden 
geri döndüğümü yalnız annen ve teyzen biliyor. Ve ileride sen de bileceksin. Ve anneni asla affetmeyeceksin.



Anneni oraya göndermekle bir erkek, bir koca olarak sorumsuz, hatta suçlu  davranmıştım. Bu suç güzel hatıralar, ölüm, aşk ve şeref için oldu. Çünkü annenin yaptığını yapmaktansa ölmek daha iyiydi. Buraya kadar ben suçluyum. Bunu 
kabul etmiş, tam bir yıl annene ve asla affetmeyeceğim teyzene taviz veriştim.

Onların bana için için gülmesini bilerek karşılarında gözyaşları dökmüş, ağlama yiğitliğini göstermiştim.

Yine de suçlu benim. Bir kadının suçlarını ve faziletlerini kocası yaratır. Annen aşkımızın eserlerini yıkmayı, benimle savaşıp beni rezil etmeyi artık görev bilmişti. Bense hala birleşmemizi ve kötü bahtımıza karşı beraberce karşı koymamızı teklif ediyordum. Çünkü annenin nasıl büyük aşk, bağışlama, verme, toprak kadar sabır, tevekkül ve inanç olduğunu yalnız ben biliyorum. Sanki o benimle doğdu, benimle ölecek.

Ah çocuğum! Annenin benim yanımdan başka bir yerde mutlu olabileceğini bilsem... Buna inanabilsem... Filiz'im. Bugüne kadar sevgime bağlı kalmak için her şeye katlandım. Bir yerde artık annene de karşı çıkmak zorundayım. Bunca haksızlığa 
layık olmadığımı ispat etmek istiyorum.

Nedir bu iğrençlikler, sessizce sevmek ve bağışlamak varken. Ben suçlarımı ve onun suçlannı bilerek geleceğe güvenle, erkekçe, dostça, arkadaşça, insanca, yiğitçe bakarak yalnız onu seviyorum. Yalnız onun yarattığı ve yapayalnız bırakmak istediği sevgiyi kurtarmaya çalışıyorum. O ise sevgiye bağlı kalmayı küçük gördü ve şimdi benden daha yalnız. 

Artık ona «Allahaısmarladık» diyebilirim.

Baban Cüneyt Arkın

6 Nisan 1968 / Türk Nostalji



CÜNEYT ARKIN KİMDİR?

Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır'dır. Cüneyt Arkın, 8 Eylül 1937 tarihinde Eskişehir'in merkezine bağlı Karaçay köyünde doğdu. Babası Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hacı Yakup Cüreklibatur'dur. Aslen Nogay Türkleri'ndendir. Eskişehir Atatürk Lisesi'nde öğrenim gören Arkın, 1961 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu.

Memleketi Eskişehir'de, yedek subay olarak askerliğini yaparken, Göksel Arsoy'un başrol oynadığı Şafak Bekçileri (1963) filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ'in dikkatini çekti. Askerliğini bitirdikten sonra Adana ve civarında doktorluk yaptı. 1963 yılında Artist dergisinin yarışmasında birinci oldu. Bir süre iş arayan Arkın, 1963'te Halit Refiğ'in teklifiyle sinema oyunculuğuna başladı ve 2 yıl içinde 30 kadar film çevirdi.

1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın'ın kariyerinde bir kırılma noktası oldu. Bir süre daha duygusalromantik jön karakterlerini canlandırdıktan sonra yine Halit Refiğ'in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi.



Bu dönemde İstanbul'a gelen Medrano Sirki'nde altı ay süreyle akrobasi eğitimi aldı. Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, Türk sinemasına daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirdi.

Kısa sürede avantürlü filmlerin en çok aranan isimlerinden biri haline geldi. Kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere değişik türlerde filmler çekti.

12 Mart dönemi sırasında, 4. Altın Koza Film Festivali'nde (1972) jürinin ilk oylamasında Yılmaz Güney'i Baba filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçmesine rağmen daha sonra siyasi baskılarla Güney'in yerine, ilk oylamada Yaralı Kurt filmindeki performansıyla ikinci olan Cüneyt Arkın'ı en iyi erkek oyuncu seçti. Bu karara tepki gösteren Arkın ödülü reddetti.

Cüneyt Arkın sinemasına ayrı bir renk getiren, yönetmenliğini Çetin İnanç'ın yaptığı 1982 tarihli Dünyayı Kurtaran Adam zamanla bir kült film haline geldi. 1980'li yıllarda Ölüm Savaşçısı, Kavga, Sürgündeki Adam ve İki Başlı Dev gibi aksiyon filmlerinden sonra, 1990'lı yıllarda polisiye dizilere yöneldi.

Cüneyt Arkın, at binmede ve karatede uzman sporcu unvanına sahiptir. Oyunculuğun yanı sıra televizyon izlenceleri sunmuş ve kısa bir süre gazetelerde sağlıkla ilgili köşe yazarlığı yapmıştır. 2009 yılında omurgasındaki sinir sıkışmasından dolayı yaklaşık üç ay hastanede tedavi görmüştür.



Özel hayatı

Cüneyt Arkın ilk evliliğini 1964 yılında kendisi gibi doktor olan Güler Mocan ile yaptı. Bu evlilikten kızları Filiz (1966) doğdu. 1968'de boşandıktan bir yıl sonra Betül (Işıl) Cüreklibatur ile evlenen Arkın'ın, bu evlilikten Kaan ve Murat adlarında iki çocuğu vardır. Kızı bir şirkette genel müdürlük yapan Arkın'ın oğullarından Murat da dizilerde oyunculuk yapmaktadır. Bir dönem alkolizm tedavisi görmüş olan Arkın, alkol, uyuşturucu ve gençliğin sorunları konulu sayısız konferans vermiş, bunlarla ilgili teşekkür beratları ve onur ödülleri almıştır.

Siyasi yaşamı

Türk milliyetçisi kimliğiyle tanınan Cüneyt Arkın 2002 genel seçimlerinde Anavatan Partisi'nden (ANAP) Eskişehir milletvekili adayı olması için Mesut Yılmaz tarafından teklif götürüldü. Sonraki yıllarda İşçi Partisi adına düzenlenen "İşçi Partisi Hükümeti’nde Göreve Hazırız" kampanyasına katılarak, yeniden siyaset sahnesinde adını duyurdu.

07 Ağustos 2018'de solunum yetmezliğinden dolayı hastaneye kaldırılmıştır.

Usta oyuncusu Cüneyt Arkın, Silivri'deki yazlığında yaşadığı solunum sıkıntısı yaşamaya başladı. 81 yaşındaki usta oyuncu, ambulansla özel bir hastaneye kaldırıldı. Burada ilk tetkikleri yapılan Cüneyt Arkın, yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındı. Genel durumu takibe alınan Cüneyt Arkın'ın durumunun iyi gitmesinden dolayı yoğun bakımdan çıkartılarak normal odaya alındı.



Filmleri

Aşk ve Kin, Gözleri Ömre Bedel, Hepimiz Kardeşiz, Sokakların Kanunu, Ayşecik Çıtı Pıtı Kız, İstanbul Sokaklarında, Günah Kızları, Sıkı Dur Geliyorum, Yalnız Değiliz, İstanbul, Çöpçatanlar Kampı, Cehennem Arkadaşları, Yankesici Kız, Şoför Nebahat Ve Kızı, Gurbet Kuşları, Kırık Hayatlar, Sürtük, Dudaktan Kalbe, Serseri Aşık, Sevgim Ve Gururum, Haremde Dört Kadın, İnatçı Gelin, Ah Bu Dünya, Devlerin Kavgası Horasan'dan Gelen Bahadır, Ölüme Kadar, Sevişmek Yasak, Silahların Sesi, Canım Sana Feda, Aşk ve İntikam, Horasan'ın Üç Atlısı, Fakir Gencin Romanı, Satılık Kalp Dişi Düşman, Fakir Bir Kız Sevdim, İntikam Uğruna, Kıskanç Kadın, Malkoçoğlu, Acı Tesadüf, Karanlıklar Meleği, Şafakta Üç Kurşun, Ayrılık Şarkısı, İki Yabancı, Kolsuz Kahraman, İntikam Ateşi, Yakut Gözlü Kedi, Damgalı Adam, Göklerdeki Sevgili, Cibali Karakolu, Affedilmeyen, Suçsuz Firari, Çıtkırıldım, Yıkılan Yuva, Kırbaç Altında, Malkoçoğlu Krallara Karşı, Alpaslan'ın Fedaisi Alpago, Bir Şoförün Gizli Defteri, Cici Gelin, Ringo Kid, Seni Affedemem, Yüzbaşı Kemal, Zengin Ve Serseri, Hacı Murat, Namus Borcu, İdam Günü, Zehirli Hayat, Pranga Mahkumu, Silahlı Paşazade, Artık Sevmiyeceğim,Şafak Sökmesin, Eşkiya Halil (Haydut), Belalı Hayat, Malkoçoğlu Kara Korsan, Gök Bayrak, Kader, Acı İntikam, Köroğlu, İlk ve Son, Yüzbaşının Kızı, Beş Ateşli Kadın, Baharda Solan Çiçek, Hacı Murat Geliyor, Kader Ayırsa Bile, Son Vurgun (Kurşunların Yağmuru), Sevgili Babam, Vatan Ve Namık Kemal, İnsanlar Yaşadıkça, Lekeli Melek



Malkoçoğlu Akıncılar Geliyor, Osmanlı Kartalı, Ala Geyik, Melikşah, Büyük Yemin Aşk Mabudesi, Hayat Kavgası, Malkoçoğlu Cem Sultan, Arım, Balım, Peteğim, Selahattin Eyyubi, Ferhat ile Şirin, Yarım Kalan Saadet, Yusuf İle Züleyha / Hazreti Yusuf Hayatım Sana Feda, Adsız Cengaver, Yumurcak Köprüaltı Çocuğu, Vahşi Çiçek, Her şey Oğlum İçin, İki Esir, Battal Gazi, Malkoçoğlu Ölüm Fedaileri, Fakir Aşıkların RomanıCehenneme Bir Yolcu, Severek Ayrılalım, Küçük Sevgilim, Satın Alınan Koca, Adını Anmayacağım, Oyun Bitti, Hak Yolu, Köle, Mahkum, Murat İle Nazlı, Öldüren Örümcek, Nazlı İle Murat, Hayatımın En Güzel Yılları, Çöl Kartalı, Günahsızlar, Yaralı Kurt, Alın Yazısı, Battal Gazi'nin İntikamı, Kara Murat: Fatih'in Fedaisi, Yumurcak Küçük Kovboy, Kuşçu , Çaresizler, Yaralı, Vurgun, Battal Gazi Geliyor, Gönülden Yaralılar, Yanaşma Acı Hayat, Kara Murat Fatih'in Fermanı, Oğul, Belalılar, Dayı, Kin, Bırakın Yaşayalım, Babalık Kara Murat Kardeş Kanı, Önce Vatan, Yalnız Adam, Battal Gazi'nin Oğlu Ayrı Dünyalar, Kara Murat Ölüm Emri, Karateciler İstanbul'da, Polizia Brancola Nel Buio, La , İnsan Avcısı, Aslan Adam, Babanın Oğlu, Cemil, Deli Yusuf, Kılıç Aslan, Soysuzlar,Babacan, Babaların Babası, Şafakta Buluşalım, Kara Murat Kara Şövalyeye Karşı, Üç Kağıtçılar, Tek Başına, Tuzak, Yarınsız Adam, İki Arkadaş, Kara Murat, La Belva Dell'Anatolia, Babanın Suçu, Che Carambole Ragazzi, Şahin, Hınç, Korkusuz Cengaver, Mağlup Edilemeyenler, Kara Murat Şeyh Gaffar'a Karşı, Sevgili Oğlum,İstasyon Gırgır Ali Akrep Yuvası, Altay'dan Gelen Yiğit, Hakanlar Çarpışıyor, Güneş Ne Zaman Doğacak, Baba Ocağı, Adalet, Satılmış Adam, Yıkılmayan Adam, Cemil Dönüyor, Kara Murat Denizler Hakimi, Baskın, Gelincik, İnsanları Seveceksin, Maden, Baba Kartal, Kaplanlar Ağlamaz, Ölüm Görevi, Görünmeyen Düşman, Kara Murat Devler Savaşıyor, Vahşi Gelin, Kılıç Bey, 1979 Küskün Çiçek, Üç Sevgili, Vatandaş Rıza, İki Cambaz Tayfun, Kanun Gücü, Üç Tatlı Bela, Üç Sevgilim, Canikom, Süpermenler, Sarışın Tehlike, Destan Kartal Murat, Rahmet Ve Gazap, Rüzgar, Takip, İntikam Yemini, Kader Arkadaşı, Öğretmen Kemal, Önce Hayaller Ölür, Acı Günler, Su, Unutulmayanlar Doktor, 1982 Son Savaşçı, Dört Yanım Cehennem, Gırgır Ali, Ölümsüz, Kelepçe, Kanije Kalesi, Son Akın; Dünyayı Kurtaran Adam, Erkekçe, İdamlık, Çöl, En Büyük Yumruk, İntikam Benim,Ölüme Son Adım, Vahşi Kan, Yaşadıkça, Ölüm Savaşçısı, Dev Kanı, Deli Fişek, Bırakın Yaşasınlar, Kanun Kanundur, Kartal Bey, Birkaç Güzel Gün İçin, Alev Alev, Ateş Çemberi, Paramparça, Paranın Esiri, Kanun Adamı, Kaplanlar, Bin Defa Ölürüm, Doruk, Kaçış, Kahreden Gençlik, Katiller De Ağlar, Mahkum, Son Darbe, Sert Adam, Tokatçılar, Gırgır Hafiye, Ölümsüz Aşk, Kavga, Babanın Oğlu, Yalnız Adam, Kanca, Sokak Kavgacısı, Kral Affetmez, Silah Arkadaşları, Vazife Uğruna, Yedi Bela, Melek Yüzlü Cani / Nefret, Sen Ağlama, Sevdam Benim, Son Kahramanlar, Dökülen Yapraklar, Asılacak Adam, İnsan Avcıları, Cehennem Ateşi, Dört Hergele, Şeytanın Oğulları, Damga, Sürgündeki Adam, Tanık, Yasak İlişki, Yaşamak, Bombacı, Şafak Sökerken, Babam Ve Ben, Muhteşem, Serseri, Kızım ve Ben / Gurbet Kadını, Eski Silah, Av, Doktorlar, Polis Dosyası, 1990 İki Başlı Dev, Oğulcan Bekir, Gülün Bittiği Yer, Bıçak Sırtı, Gölge Ekibi, Dünyayı Kurtaran Adam'ın Oğlu, Fantastiğin Sineması, Natuk Baytan Belgeseli ,Hicran Sokağı, Çılgın, Dersane, Çılgın Dersane Kampta, Afacanlar Sınıfı, Panzehir Dizileri, Doktorlar, Polis Murat, Şişeler, Kumarbaz, Merhamet, Zirvedekiler, Uyuşturucu, Bizim Ev , Karate Can, Reyting Hamdi, Serseri Şahin, Cennet Mahallesi, Köpek, Ölümüne Sevdalar Kırmızı Işık, Arka Sokaklar, Harem

(Haber7) Derleme Nusret Odabaş

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Ve müjde geldi! Maaşlar 630 TL artacak Muhtesem hikâye İstanbul Ankara ve İzmir için son anket sonuçları Gündem‘Parti kurun’ diye gaz veren Abdüllatif Şener’den yeni iddia!