Auto-Created-3
18 Şubat 2019 ( 120 izlenme )
Reklamlar

Yüzde 77'den yüzde 40'lara düştü

Yüzde 77'den yüzde 40'lara düştü


İsmail Kapan: Anlamsız ve tuhaf buluyorum!
Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan, haber7.com'a gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
İsmail Kapan: Anlamsız ve tuhaf buluyorum!
 Haber7 Gündem masasının bu haftaki konuğu Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan, Haber7.com Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli, Yayın Koordinatörü Tarık Dağlı ve Haber Şefi İbrahim Günay'ın gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Kapan, Türkiye’nin son yıllarda artan milli ve yerli savunma sanayii hamlelerinden bir kesimin rahatsız olmasını anlamsız ve tuhaf bulduğunu söyledi.

Kapan’ın haber 7’ye özel açıklamaları şöyle

Önümüzde bir yerel seçim var. Bu seçimde CHP’nin İYİ Parti ve HDP ile bir ittifak yaptığını görüyoruz. Farklı dünya görüşlerine sahip bu partilerin bir araya gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çıplak ifade ile söyleyecek olursak burada bir siyasi hesap ve siyasi menfaat var. Siyasette bunlar aslında çok görülmedik, alışılmadık şeyler değil. Geçmişte de toplumu biraz şaşırtan ortaklıklar oldu, hatırlayalım 1973’de CHP ile Milli Selamet Partisi ortak hükümet kurduğu zaman, bir kesim çok şaşırmıştı ama bu daha sonra kanıksandı. Üçlü, dörtlü hükümetler kuruldu, milliyetçi, muhafazakar, demokrat partiler bir araya geldi. 2002’de yine bir liberal, bir milliyetçi, bir sosyal demokrat parti Türkiye’de üçlü koalisyon kurdu. Siyaset uzlaşma sanatıdır, esneklik sanatıdır. Eğer hedeflerinize uyuyorsa bu iş birliğine girersiniz, bugün de böyle bir durumla karşı karşıya Türkiye.

HESAPLARIN TUTUP TUTMAYACAĞINI 31 MART’TA GÖRECEĞİZ

Her parti ayrı bir hesap yapıyor, bu hesaplar ne kadar tutar onu 31 Mart’ta göreceğiz tabi. Ben şaşırtıcı bir şey görmüyorum. Burada kağıt üzerinde ortaklık yapmak yeterli değil, teşkilatlar partilerin kademeleri buna ne kadar katkı verebilecek, her parti kendi örgütünü ne kadar çalıştırabilecek, ya da belirledikleri ortak aday diğer partiden ne kadar destek görecek bu önemli. Ben bunu partilerin kendi çıkarları açısından bir mecburiyet olarak değerlendiriyorum. Tabi ki siyasetin kendi dinamikleri içerisinde parti yönetimlerini belli kararlar almaya zorlayan durumlar vardır ama ben bunu topyekûn bir dayatma olarak görmüyorum.



Hükümetin fırsatçılara karşı attığı tanzim satışı adımını, eski Türkiye fotoğrafına benzetme çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Bizden önce karne dönemi varmış ben o dönemi görmedim ama kuyruk dönemini gördüm. Kilometrelerce uzanan kuyruklara şahit olduk ama onlar yokluk kuyruğuydu. Bugün bir yokluk kuyruğundan bahsetmek mümkün değil. Her şey var ancak fiyatlar tartışma konusu, pahalılıktan şikayet var. Tanzim satış noktalarında kuyruk oluşmuş, insanlar ucuz ürünlere hücum edebilir, pazarlarda da zaman zaman bu tarz tablolar oluşuyor. Yokluktan dolayı bir kuyruk değil, sadece oradaki işlem sırasından kaynaklanan bir sorun. Talep fazla ama zaman itibari ile ürünü almak, tartmak, paketlemek, parasını tahsil etmek bir vakit alacak, dolayısıyla da diğerleri sırayı bekleyecek. Burada garipsenecek bir durum ben görmüyorum. Diğer ülkelerde de kıyafet için, yeni bir telefon için saatlerce mağaza önünde bekleyip sıraya giren insanlar var. Bu onların tercihi.

TÜRKİYE’NİN ARZTALEP KONUSUNDA ÜRETİM PLANLAMASINA İHTİYACI VAR

Fiyatı arz ve talep belirler, eğer bir malın bolluğu söz konusu ise fiyat otomatikman aşağı iner. Bir mala talep çok fazla değilse o malın fiyatı yükselmez. Arz talep konusunda bir üretim planlamasına ihtiyaç var Türkiye’nin, aslında problem burada. Biz ne kadar sebze ve meyve tüketiyoruz bunun hesabını tutmak o kadar da zor bir şey değil. Nüfusumuz belli, hane sayımız belli, tüketim alışkanlıklarımız belli, bunların hepsi kayıt altında. Son zamanlarda insanların tüketim alışkanlığındaki değişiklikler biraz şaşırtıcı oldu. Mesela biz köydeyken kış günü domates tüketelim diye bir tutkumuz yoktu ama şehirde marketlerde, manavlarda kış günü de domatesi görünce bu iyi midir, kötü müdür hesabı yapmadan alıyoruz. Oysa herkes bilir ki açık alanda yetişen sebze ile serada yetişen sebze arasında fark var. Eğer tüketici yeterince bilinçliyse ben domatesi kışın değil, yazın yemeliyim der. Kış günü domates 10 lira 15 lira olmuş yemeyiver kardeşim. Bunun yazın 2 liraya 1 liraya düşeceği belli, kış sebzelerinin fiyatı makul onları tüketebilirsin. Yani mevsimine göre bilinçli tüketimi sürdürebilirsek aslında bu tartışmaların birçoğu kendiliğinden çözülür. Ama tekrar söylüyorum Türkiye’nin ciddi bir üretim planlamasına ihtiyaç var.



AK PARTİ MHP ARASINDAKİ UYUM SEÇİM SONUÇLARINA YANSIYACAKTIR

Seçim sonuçları ile ilgili bir öngörünüz var mı? Sahayı ve ilk izlenimleri nasıl okuyorsunuz?

Yerel seçimlerdeki dinamikler çok çeşitlidir, adayın şahsiyeti, adayın mensubiyeti, o şehrin sosyolojik durumu, ekonomik seviyesi her biri kendi başına birer faktördür, dolayısıyla bileşenleri çoktur. Genel seçimlerdeki gibi kaba hatlarla bir çizgi çekip, analiz yapmak mümkün değil, her bir ili hatta her bir ilçeyi kendi şartlarında değerlendirmek gerekiyor. Yakın zamanlardaki yerel seçimleri göz önüne aldığımızda, daima birinci parti çıkan bir AK Parti var. Ama AK Parti genel seçimlerde aldığı oy miktarının altında bir oy alıyor ama yine de açık ara birinci parti çıkıyor. Bu seçimde bir ittifak söz konusu, Cumhur İttifak’ı daha güçlü olma ve daha iyi bir netice alma maksadıyla kuruldu mutlaka. Şu ana kadar da iyi gidiyor, iki parti arasında geniş bir uyum söz konusu. Bir seçim iş birliğinin ötesinde daha geniş çerçeveli bir ittifak konuşuluyor ve buna göre de adımlar atılıyor. En hazırlıklı ve en uyumlu ittifak. Millet İttifakı’nda bu kadar uyum yok, bu kadar rahat anlaşma yok, pürüzler var. Hem partilerin kendi içlerinde hem ittifakta sıkıntılar söz konusu. Bunun ben sandıklara yansıyacağını düşünüyorum ama 16 17 senedir iktidarda olan AK Parti’nin iktidar yorgunluğu, aşınma, son dönemdeki ekonomik sıkıntılar gibi faktörler seçim sonuçlarını doğrudan etkileyebilir.

CHP, HDP OYLARINI KENDİNE KANALİZE ETMEYE ÇALIŞIYOR

Buna karşı muhalefetin de Cumhur İttifakı’nı zorlayacak bir güç ve altyapısı olduğunu ben düşünmüyorum. Özellikle aday belirleme konusunda bu kadar sorun yaşayan bir ana muhalefet partisi seçimlerde kendi teşkilatını ne kadar çalıştırabilir, bu konuda çok fazla soru işareti var.  Biliyorsunuz çok fazla sayıda insan CHP’den istifa edip, DSP’den aday oldular. Mustafa Sarıgül mesela İstanbul Şişli’de kendi başına ağırlığı olan bir isim orada ister istemez CHP’nin oylarını etkileyecektir. Bazı önemli ilçelerde farklı rahatsızlıklar var. Kadıköy adayının parti içinden kabul görmediği yönünde yoğun tartışmalar var. Dolayısıyla CHP bu seçimlere rahat girmiyor, bazı büyükşehirlerde HDP’nin oylarını kendine kanalize etmeye çalışıyor. Evet, HDP disiplinli bir partidir, istediği zaman seçmenini gayet iyi kanalize edebiliyor, böyle bir kabiliyeti var ama bunu CHP için ne kadar yapar onu bugünden net bir şekilde söylemek mümkün değil.



KAMUOYU BASKISI İLE AÇIKTAN İTTİFAK KURMUYORLAR AMA…

1991 seçimlerinde HDP’nin seleflerini ilk meclise taşıyan CHP’nin selefi olan SHP değil mi? Ondan sonra birçok gelişme yaşandı ve bu süreçte CHP ve HDP ya da selefleri arasında dirsek temasının sürdüğünü gördük. Kamuoyu baskısı altında açıktan bir ittifak kurulmuyor ama görünen köy kılavuz istemez diye bir söz var değil mi? HDP yüzde 10 küsur oy sahibi olduğu İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da aday göstermiyorsa bir hesabı vardır, o kadar oyu çöpe atacak değiller. Ama bu oyu da hemen karşılıksız birine verecek durumları yok, onlar da kendisinin güçlü olduğu yerlerde CHP’nin desteğini istiyor. Siyaset enteresan bir şey, çok yönlü düşünmek lazım, pazarlıklar da ona göre yapılıyor çünkü. Beklenmedik şeylere karşı her ihtimali düşünmek lazım, bazen ittifaklarda aleyhe tecelli edebilir, garanti değil sonuçta

SURİYE KONUSUNDA EN FAZLA SÖZ SAHİBİ OLMASI GEREKEN ÜLKE TÜRKİYE

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Soçi’de Putin ve Ruhani ile bir araya gelecek. Suriye’deki problemin çözümü masaya yatırılacak. Siz bu ziyareti de göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl buluyorsunuz? 

En doğru hamle Türkiye’nin sürekli olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgulaması. Bu hakikaten sonuç verdi, özellikle Rusya’nın ve bölgede önemli bir aktör olan İran’ın da Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetmesi önemli. Ama TürkiyeİranRusya toprak bütünlüğü vurgusu yaparken Batı ülkeleri de kalkıp bir blok halinde Suriye’nin bölünmesinden bahsedemez, bunu gizli kapaklı olarak hep yapıyorlar ama açıktan bu tezi savunamıyorlar. Hakkaniyetli baktığınız zaman Suriye konusunda en fazla söz sahibi olması gereken ülke Türkiye. Neden, Türkiye Suriye ile en geniş kara sınırına sahip, hali hazırda 3,5 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıyı yıllardır barındırıyor, hiçbir ülke Türkiye kadar külfet altına girmedi.

BU ÇOK HAKSIZ VE AHLAKSIZ BİR TAVIR

Ama Türkiye’yi birileri ısrarla masa dışında tutmak istedi. Türkiye bunu gördüğü için Cenevre görüşmelerine alternatif olarak Astana görüşmelerini destekledi ve gördüğümüz kadarıyla Astan süreci şu ana kadar Suriye için Cenevre görüşmelerinden çok daha faydalı oldu. En azından orada bir ateşkes sağlandı, bu ateşkes epeyce kalıcı oldu, yeni katliamlar yaşanmasının önüne geçti. Şimdi geçiş sürecine girilmiş durumda artık savaşın yerine masanın kurulup Suriye’de yeni bir düzen için tarafların bir araya gelmesi söz konusu. Anayasa komitesinin teşkili çok önemli, burada 50 üye tane üyenin Türkiye tarafından belirlenecek olması çok önemli ama bu batılıları rahatsız ediyor, tuhaf bir şekilde buna karşı çıkıyorlar. Bu çok haksız ve ahlaksız bir tavır, çünkü hiçbir şekilde elini taşın altına koymayan, kılını kıpırdatmayan ülkelerin söz konusu bu olunca bu şekilde karşı çıkmaları asla bir etik bir durum değil.

TÜRKİYE SAHADA VE MASADA YERİNİ ALMIŞ DURUMDA

Biz Batı için bunu şaşırtıcı bir durum olarak gömüyoruz, her zamanki tavırları budur. Suriye’de kan gövdeyi ne kadar götürürse ne kadar insanlar telef olursa onlar için önemli değil onların hesabı Suriye’deki petrol ve pazardan ne kadar faydalanabiliriz.  Ama Türkiye artık güçlü bir aktör olarak hem sahada hem masada yerini almıştır. Dolayısıyla Suriye’nin geleceğindeki belirleyici aktörlerden biri Türkiye’dir. Her ne kadar Türkiye’nin Suriye politikaları dönem dönem eleştiriler almış olsa da sonuca bakmak lazım. Eğer artılar fazla ise o politika başarılı demektir.



ABD’DEN MÜTTEFİKLİĞE YAKIŞMAYACAK İHANETLER GÖRDÜK

Türkiye 1947’de ABD ile ikili ittifaklara girdi, daha sonra NATO’ya girdi. 70 küsur senedir bu ittifaklar devam ediyor ama bu 70 sene boyunca ABD cenahından çok kere ittifakla, müttefikle asla bağdaşmayacak yanlışlıklar hatta ihanetler gördük. ABD bir süper güç olmak hasebiyle başına buyruk, istediğini asan, istediğini kesen, eğer karşısındaki rakip itiraz edemeyecekse onu sonuna kadar kanırtarak her şeyini kontrol etmek isteyen bir ülke, böyle bir zihniyete sahip. Ama Türkiye böyle bir ortaklığı, böyle bir pazarlığı kabul edecek bir ülke değil, aksine Türkiye bölgesel bir güç olarak ve küresel güç olma iddiasına sahip olan bir ülke olarak haklarını sonuna kadar savunan bir ülke. Bu ABD’nin, İngiltere’nin hoşuna gitmeyebilir ama onların hoşuna gitmiyor diye Türkiye bundan vazgeçecek değil. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde Türkiye dış politikasını tanzim ederken kendi milli menfaatlerine bakıyor. Uluslararası ilişkilerde ülkelerin menfaatleri vardır. Bugün dost olanlar yarın düşman olabilir, bugün düşman olanlar yarın dost olabilir.  Tarih yazıyor; iki dünya savaşında birbirlerini gırtlaklayan Almanya ve Fransa şimdi ne durumda? Yüzyıllarca savaştılar, şimdi elçilikleri birleştirmekten bahsediyorlar, elçilikleri birleştirmek devletleri birleştirmektir yani AB’nin ötesinde bir birleşmeden bahsediyoruz

TÜRKİYE ALTERNATİFSİZ OLMADIĞINI GÖSTERDİ

Türkiye ABD’den beklediği samimiyeti görmeyince alternatifsiz olmadığını göstermek için Rusya ile ki Rusya’da küresel bir güçtür münasebetleri geliştirerek, başta Suriye konusunda, enerji konusunda, diğer ekonomik konularda sıkı ve yakın iş birlikleri geliştiriyor. Nükleer enerji için Rusya bizim bir partnerimiz ve santral inşa ediyor, doğalgaz konusunda bizim en büyük tedarikçimiz Rusya. Bunlar hep Türkiye’nin menfaatleridir, Türkiye bunlara göre hareket ediyor ve bence de doğrusunu yapıyor.

“ANLAMSIZ VE TUHAF BULUYORUM”

Türkiye’nin son yıllarda artan milli ve yerli savunma sanayii hamlelerinin bir kesimi rahatsız ettiğini görüyoruz. Sizce bu rahatsızlığın sebebi nedir?

Bir kesimin bundan rahatsız olmasını ben çok anlamsız ve tuhaf buluyorum. Nasıl olur da bizim kendi insanlarımız milli savunmamızı geliştirecek hamlelere karşı çıkıyor ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum, burada iyi niyet görmüyorum ve bu yaklaşımları önemsemiyorum. Savunma sanayisinde ABD de dahil hiçbir ülke yüzde yüz bağımsız değildir ama bağımlılık oranı önemlidir. Biz bir dönem yüzde 77 oranında ABD’ye bağımlıydık savunma sanayisinde. Şimdi bu yüzde 40’ların altına indi, bu çok önemli bir mesele. Çünkü siz savaşa giriyorsunuz sizin için en önemli olan mühimmatı çeşitli bahaneler sunarak size vermiyorlar, ambargo uyguluyorlar hatta parasını verdiğiniz malları teslim etmiyorlar. Bu defalarca kez yaşandı, Osmanlı döneminde parasını ödediğimiz iki gemiyi İngiltere vermedi.
 

GÜÇLÜ OLMAK İÇİN KENDİ SİLAHINIZI YAPMANIZ GEREKİYOR

Güçlü olmanız lazım, güçlü olmak için de kendi silahınızı kendiniz yapmalısınız. Bir dönem tankların, uçakların modernizasyonu konusunda bizi İsrail’e bağımlı hale getirmek istedi Amerika. Bu maksatlı bir yaklaşımdı, bir sürü sıkıntı yaşadı. İsrail’den alınan İHA ve SİHA’lar nedense hep arıza yapıyordu, belirli veriler dışında istenileni sunmuyordu.Siz bununla yeteri kadar güvenlik sağlayabilir misiniz? Türkiye ne zaman ki kendi İHA ve SİHA’larını yapmaya başladı terörle mücadelede inanılmaz hamleler gerçekleştirdi. Sizin verilerinizi başkası alamıyor, siz onları topluyorsunuz ve ona göre değerlendirme yapıyorsunuz. Ama daha önceki veriler başkasının eline gittiği için siz harekete geçmeden adamlar tedbirlerini alıyordu. Bu çok önemli bir mesele, birilerinin buna karşı çıkması hiç önemli değil, Türkiye’nin doğru yolda ilerlemesi lazım.

TÜRKİYE’DE KİTLESEL BİR CEPHELEŞME ASLA GERÇEKLEŞMEDİ

Toplumsal kutuplaşma tartışmaları konusunda neler söylemek isterseniz?

Bu cepheleşmeyi, kutuplaşmayı tabi ki tartışıyoruz ama boyutlarını yeteri kadar hesapladığımızdan ben emin değilim. Türk toplumu sıradan bir toplum değil, imparatorluktan gelen, çoğulcu, çok kültürlü bir toplum. Yüzyıllar boyunca farklı dinlerden, farklı ırklardan, farklı mezheplerden bir arada barış içerisinde yaşamışlar. Türk halkının böyle derin tarihi bir tecrübesi var. 40 yıldan beri devam eden etnik tabanlı bir terör saldırısı olmasına rağmen Türk halkı buna asla prim vermedi, halk katmanlarında bir düşmanlık olmadı. Dar çerçeveli, bireysel bazda iddialar, yaklaşımlar oldu ama kitlesel olarak Türkiye’de bir cepheleşme asla gerçekleşmedi. 12 Eylül öncesindeki sağsol çatışmalarında da aslında böyleydi. Orada da belli elit gruplar arasındaki zıtlaşmalar söz konusuydu, halk yine iyi komşuluk ilişkileri içerisinde hayatını sürdürüyordu. Türk halkının bu emperyal kültürü çok büyük bir hazinedir ve her yerde bu yoktur. Başka ülkeler bu konuda büyük sıkıntılar yaşıyor, geniş iç çatışmalar sürüyor. Çok şükür böyle şeyler Türkiye’de cereyan etmedi. Bu söylemlere dikkat etmek lazım. Diyelim ki; bir muhalif sanatçı bir şeye kızmış, tavır almış, o sanatçının toplumdaki karşılığı ne kadardır? Toplumu tek başına sanatçılar mı yönlendiriyor, bizim iş adamlarımız var, esnafımız var, çiftçimiz var, siyasetçilerimiz var kanaat önderlerimiz var. Her birinin kendine göre bir karşılığı var. Medyadaki spesifik haberlere de çok fazla takılıp kalmamak lazım diye düşünüyorum ben.

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Dolar neden yükseldi? İşte nedeni Temel Karamollaoğlu'ndan seçim açıklaması: Orayı biz alacağız Anne ve 3 Çocuğunu Kezzapla Yakan Cani Komşu Konuştu: TÜRKİYE TARİHİNDE KIRILAMAZ BİR REKOR