Bilim Dünyası Kur'anı Kerim'in büyüklüğünü işte böyle kabul etti!
İşte Kur’an da günümüzün bilim ve teknolojisi ile ancak anlaşılan biyolojik ayetler
1 Kainatın daima genişlediği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir. “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” ( Zariyat suresi, 47)
2 20. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an “ geceyi, gündüzü, güneşi ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” ( Enbiya suresi, 33)
3 Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi. Oysa kur’an güneşin sabit değil aksine daima hareket eden ve belirli bir hızla ilerleyen bir gök cismi olduğunu söylüyordu. Ve asırlar sonra da ilim onu tasdik edecekti. Şöyleki “ güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” ( Yasin suresi, 38)
4 Kur’anı Kerimde evrenin yaratılışı şöyle açıklanır. “ O gökleri ve yeri yoktan var edendir” ( En’am suresi, 101) bu ayet şimdiki ilim dünyasının ulaştığı son nokta olan – tüm evrenin zaman ve mekan boyutlarıyla bir sıfırdan, büyük bir patlamayla ortaya çıktığı gerçeğini 1400 sene evvel haber vermiştir.
5 “Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti” ( Ra’d suresi, ayet 2) ayeti göklerin dağlar sayesinde ayakta duruyor hurafesini ortadan kaldırmıştır.
Kuran’daki Jeolojik Mucizeler…
Karaların Azalması: Yüce Allah 14 asır önce indirdiği Kurani Kerim’de Kendi yaratısıyla ilgili bazı sırları haber vermektedir. Bu sırlar hem Kuran’ın Allah sözü olduğunu kanıtlamakta hem de doğa bilimlerindeki gelişmenin önünü açmaktadır. “Onlar görmüyorlar mi ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz…” (Rad Suresi, 41) “… Fakat simdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mi?…” (Enbiya Suresi, 44)
Küresel ısınmayla birlikte kutuplardaki buz tabakaları erimekte ve okyanuslardaki deniz suyu seviyesi yükselmektedir. Artan su miktarı da daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüzölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. (Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur’an, Crescent Publishing House, New York, USA, 1998, s. 115) Ayetlerde geçen “onu çevresinden eksiltiyoruz”, “etrafından eksiltmekte olduğumuz” ifadelerinin de, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına işaret ediyor olması muhtemeldir.
New York Times gazetesinde bu konu ile ilgili yer alan bir haber şöyledir:
Geçen yüzyıl boyunca, yeryüzünün ortalama yüzey ısısı 1 Fahrenheit kadar yükseldi, ısınma oranı da son çeyrek yüzyılda artış gösterdi. Bilim adamları, 1950 ve 1960’larin denizaltı verilerini 1990’larin gözlemleri ile karsılaştırdılar ve Kuzey Kutbu havzasındaki buz tabakasının %45 oranında inceldiğini ispatladılar. Uydu görüntüleri, bölgeyi kaplayan buzların boyutlarının geçtigimiz yıllarda önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. 20. yüzyıl sonlarında elde edilen bulgular, Enbiya Suresi’nin 44. ve Rad Suresi’nin 41. ayetlerindeki hikmetleri anlamamıza yardımcı olmuştur.
Kıtaların Sürüklenmesi Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası zeminde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların dünya’nın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını keşfetmiştir.
Yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu’nda bulunuyordu.Yaklaşık 180 milyon yil önce Pangaea ikiye ayrıldı.Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtanın birincisinden Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan; ikincisinden ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya’nın Hindistan dışındaki kısımları oluştu.
Kıtasal hareketin yilda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir.Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir .
Allah dağların hareketini ayette “sürüklenme” olarak bildirmiştir.Bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de “continental drift” yani “kıtasal sürüklenme”dir. “Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler…” (Neml Suresi, 88)
Yerin Yedi Katmandan Oluşması: Allah’ın Kuran’da yeryüzü ile ilgili bilgilerden biri, yeryüzünün, yedi kat olan gökyüzüne benzerliğidir: “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı…” (Talak Suresi, 12)
Rabbimiz asırlar önce yerin ve göğün yedişer kat olduğunu bildirmiştir. Asırlar sonra uzun jeolojik araştırmalar sonucunda varılan netice de aynı olmuştur.
Bilim adamlarının sıraladığı bu katmanlar şöyledir: Hidrosfer, Litosfer, Astenosfer, Üst manto, Alt Manto, Dış Çekirdek ve Iç Çekirdek:
Hidrosfer okyanus ve denizlerin en üst kısmı ile bunlardan etkilenen karaların kıyılarıdır. Litosfer, Dünya’nın en üst katmanını oluşturan katı kaya tabakadır. Diğer katmanlarla kıyaslandığında oldukça ince, daha soğuk ve daha katıdır; bu bakımdan yeryüzünde kabuk görevi görür.
Litosferin altında Astenosfer katmanı bulunur. Bu katman yüksek ısı ve basınca maruz kaldığında yumuşayıp eriyebilen, sıcak, yarıkatı maddelerden oluşmuştur. Kati Litosfer tabakasının, yavaşça hareket eden Astenosfer tabakası üzerinde yüzdüğü ya da hareket ettiği düşünülmektedir. Bu katmanın altında yüksek sıcaklıkta, yarıkatı kayalardan oluşan yaklaşık 2.900 km kalınlığında manto denilen bir tabaka vardır. Kabuktan daha fazla demir, magnezyum ve kalsiyum içeren manto daha sıcak ve yoğundur; çünkü Dünya’nın içindeki ısı ve basınç derinlikle birlikte artar.
Dünya’nın merkezinde de neredeyse mantonun iki katı yoğunlukta olan çekirdek yer alır. Bu yoğunluğun sebebi içeriğinde kayalardan çok metaller (demirnikelalasimi) bulunmasıdır. Dünya’nın çekirdeği ise iki ayrı parçadan oluşur: Biri 2.200 km kalınlığında olan sıvı dış çekirdek, diğeri de 1.250 km kalınlığındaki katı bir iç çekirdek. Dünya döndükçe sıvı dış çekirdek Dünya’nın manyetik alanını oluşturur.
Her şeyden önemlisi, 20. yüzyıldaki teknoloji ile tespit edilebilen bu bilimsel gerçeklerin Kuran’da yerelması Kuran’ın çok sayıdaki mucizesinden sadece birkaçıdır.
Yarılan Yeryüzü: ”Dönüşlü olan göğe and olsun. Yarılan yere de.” (Tarik Suresi, 1112)
Yukarıdaki ayette geçen Arapça “sada” kelimesi Türkçe de “çatlama, yarılma, ayrılma” anlamlarına gelmektedir. Allah’ın yerin yarılması üzerine yemin etmesi, başka bir Kuran mucizesidir.
194546 yıllarında, bilim adamları mineral kaynaklarını araştırmak için ilk kez deniz ve okyanusların diplerine indiler. Araştırmaların da dikkati çeken en önemli noktalardan biri Dünya’nın kırıklı yapısı oldu.
Dünya’nın dış yüzeyindeki kayalık tabaka; kuzeygüney ve doğubatı doğrultulu olup, on binlerce kilometre uzunluğunda çok sayıda geniş çatlak(fay) ile yarılmıştı. Yeryüzünün bu kırıklı yapısı sayesinde, önemli miktarda ısı dışarı atılır ve erimiş kayaların büyük bir kısmı okyanuslardaki tepeleri oluşturur.
Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren bu yapısı olmasaydı Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu. Çünkü bu durumda yer kabuğunun altından çıkış noktası bulamayan ısı, çok büyük miktarlarda olumsuz nükleer etki meydana getirecekti.