Selman Öğüt: AK Parti yüzde 40'ın altına düşerse saldıracaklar
Haber 7 Gündem Masası'na konuk olan Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Selman Öğüt, yerel seçimlerden, Türkiye'nin Suriye politikalarına kadar bir çok dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Haber7 Gündem masasının bu haftaki konuğu Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Selman Öğüt, Haber7.com Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli, Yayın Koordinatörü Tarık Dağlı ve Haber Şefi İbrahim Günay'ın gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.
Öğüt, 31 Mart seçimlerinin bir beka meselesi olduğunu vurgulayarak, "Şunu kabul ediyorum bu bir belediye seçimi doğru, ama muhalefet için bu bir belediye seçimi değil. İktidar için belediye seçimi olarak görülmemesinin nedeni zaten muhalefetin bu tavrı. Şunu biliyoruz Ankara’da, İzmir’de CHP kazanırsa, AK Parti’nin oyu yüzde 40’ın altına düşerse hemen sistem tartışması, hemen bu referandum da yanlıştı, halka rağmen bu sonuç çıktı, şeklinde cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile alakalı saldırılar başlayacak. Bu da iç karışıklığa sebebiyet verecek. " dedi.
İşte Öğüt'ün Haber7'ye özel açıklamaları
31 Mart seçimleri yaklaşırken ülke gündemine oturan bir Beka Meselesi durumu var? Muhalefet bunu pek inandırıcı bulmuyor? Sizce seçimler için beka meselesinden konuşmak mümkün mü?
Birincisi muhalefet dürüst olacak. Karşımızda bir yandan “Bu yerel seçim, genel seçim atmosferi ile değerlendirilmemeli, kimsenin beka sorunu değil bu seçim” deyip, diğer yandan ekonomi ile ilgili bir sıkıntı olursa, “Görüyor musun patlıcanın fiyatı yükseldi, belediye seçimlerinde görüşürüz” diyen bir muhalefet var, bu çok sıkıntılı bir durum. Muharrem İnce’nin dediği gibi, şizofrenik bir tutumla bunu söylüyorlar. Benim görüşümü sorarsanız; bu AK Parti ile alakalı bir seçim değil, aksine doğrudan milletin ve devletin bekasıyla alakalı bir seçim. Çünkü bu ülkede 1617 senedir hatasıyla, yanlışıyla, günahıyla, sevabıyla, doğru düzgün hizmet eden bir parti var: AK Parti. Yaptığı hizmetleri, açılımları, ortaya koyduğu performansı değerlendirdiğiniz zaman, yararı zararının çok daha üzerindedir.
“CHP ZARARLI BİR PARTİ”
Zaten dünyada hiçbir şey yarardan ya da zarardan ibaret değildir. Yararı zararından çok olana yararlı denilir; zararı yararından çok olana da zararlı denilir. Mesela CHP bu noktada zararlı bir partidir. İllaki onlarda kendilerine göre doğru argümanlar ortaya koyuyor ama günün sonunda siyaset bir takım işidir, doğru düzgün bir danışma heyetiniz, doğru düzgün bir tecrübeniz olmazsa bu salt danışma heyetiyle de teoriyle de olacak bir şey de değil. Siyasi partilerin ve liderlerinin pratikte de karşılığının olması lazım. Aksi halde başarılı olamazsınız. CHP’de bu yok, çok partili sistemde hiçbir zaman tek başına iktidar olamamış bir CHP var. Halk hiçbir zaman güvenmemiş, şu anda da güvenmiyor, bu CHP’ye hiç güvenilmez zaten.
“CHP DIŞARIDAN MÜDAHALEYE ÇOK AÇIK BİR PARTİ”
Şu anda CHP artık diplerin dibinde bir siyasi parti oldu. Maalesef üzülerek söylüyorum, çünkü bu bir ana muhalefet partisi ve Türkiye’de ki en büyük ikinci parti. Akif Hamzaçebi’ye bakıyorsunuz, Gürsel Tekin’e bakıyorsunuz, Muharrem İnce’ye bakıyorsunuz, Canan Kaftancıoğlu bile istifa edip geri geliyor, bunlar partinin ağır topları. Dışarıdan müdahaleye çok açık bir parti. Mesela, İbrahim Kabaoğlu bir anayasa hukuku profesörü olarak birdenbire ilk sıradan CHP’de listeye girdi. Doğrudur yanlıştır söylenen şu: Sekizinci, dokuzuncu sırada olması gerekirken, dışarıdan bir müdahale ile hop birinci sıraya yükseltildi. En basitinden İBB başkan adayı belirlerken ne yaptı CHP? Gürsel Tekin, Muharrem İnce gibi isimler ön plana çıkarken, birdenbire Ekrem İmamoğlu diye bir tip çıktı. Daha sonra CHP’nin kendi içinden de zaten bu konuyla ilgili itiraz yükseldi. İster istemez insanlar sorguluyorlar. Siz sokaktaki vatandaş olarak böyle bir partiye güvenir misiniz? Ben CHP’lilerle de çok oturup konuşuyorum, onlarla da muhabbet ettiğimde en çok CHP’den şikayet ediyorlar. Böyle olması da çok normal bir şey, size sistematik bir çalışma tarzı veriyor mu, kesinlikle vermiyor. Güvenilecek bir parti izlenimi vermiyor.
“GÜÇLÜ BİR HÜKÜMETİNİZ VARSA DIŞARIDAN MÜDAHALEYE AÇIK HALE GELMİYORSUNUZ”
Ayrıca beka meselesinin de altını çizmek lazım. Japonya’da 1955’de ortaya çıkan bir parti: ‘Liberal Demokrat Parti’ 40 sene gibi bir süre kesintisiz bir şekilde iktidara geliyor. Japonya’da demokrasi endekslerinin en üst sıralarında yer alıyorsa burada bir başarı var demektir. Şu da bir yalan, bir ülkede bir parti beş sene, altı sene den fazla sürekli iktidara geliyorsa o ülkede seçimler manipüle ediliyordur, demokrasi yoktur, diktatörlük vardır, halk yıldırılıyordur, korkutuluyordur gibi şeyler. Öyle bir şey olsaydı Japonya ile ilgili ortaya çıkardı. Bir diğer örnek Çin’de, Çin Komünist Partisi’nin bu kadar çok sevilmesinin bir sebebi var. Şi Cinping, güven veren güçlü bir lider profili ortaya koyduğu için tutuluyor, bu çok normal bir şey. İnsanlar şunu biliyorlar, içeride kuvvetli, istikrarlı, hükümetiniz varsa dışarıdan müdahaleye açık hale gelmiyorsunuz.Türkiye’de dikkat ederseniz 15 Temmuz, 1725 Aralık, Gezi, 28 Şubat, ne kadar geriye giderseniz gidin, bunların hepsi iç karışıklık çıkarmaya yönelik dış kaynaklı müdahaleler. Hepsini biliyoruz. Peki ne oluyor iç karışıklık çıktığı zaman, ülkenin ekonomisi zayıflıyor. Ekonomi bozulduğu zaman arkasından, adalet sistemi, temel hak ve hürriyetlerle ilgili temel konularda birçok sorun ortaya çıkıyor.
“LAİKLİK DEMOKRASİNİN TEMİNATI FALAN DEĞİLDİR”
Demokrasi halkın iradesini, halkın isteklerinin yukarıya, yöneticiye ulaşabilmesidir. Bunu parlamenter hükümet sistemi ile yaparsınız, başkanlıkla yaparsınız, monarşi ile yaparsınız, teokrasi ile yaparsınız fark etmez, önemli olan, halkın isteklerinin yukarıya yansıması. Biz bu kavramları Recep Tayyip Erdoğan’ın sayesinde tekrardan tartışabiliyoruz. Önceden bunlar tartışılmazdı; “Vay monarşiyi savundu, vay teokrasiyi savundu, vay cumhuriyete laf söyledi” diye insanları tutuklayıp içeri atıyorlardı. Bir cumhuriyet anti demokratik olabilir, bir başkanlık demokratik olabilir. Bir monarşi çok demokratik olabilir, bir parlamenter rejim çok anti demokratik olabilir. Laiklik demokrasinin teminatı filan değildir. Böyle bir şey yok. Laik olan çok diktatör rejimler vardır. Bunu içerideki kuvvetlenme noktasında okumak lazım. Fransa, İtalya, Japonya, Çin ya da Amerika örneklerine baktığımız zaman, orada da yasama ile yürütme arasında sıkıntı olduğu zaman hemen ortalık karışıyor. Bütçeyi kabul ettin, edemedin, şu oldu bu oldu muhabbetleri. Bunun önüne geçmek için istikrarlı hükümet lazım.
“AK PARTİ’NİN OYU YÜZDE 40’IN ALTINA DÜŞERSE SALDIRMAYA BAŞLAYACAKLAR”
Şunu kabul ediyorum bu bir belediye seçimi doğru, ama muhalefet için bu bir belediye seçimi değil. İktidar için belediye seçimi olarak görülmemesinin nedeni zaten muhalefetin bu tavrı. Şunu biliyoruz Ankara’da, İzmir’de CHP kazanırsa, AK Parti’nin oyu yüzde 40’ın altına düşerse hemen sistem tartışması, hemen bu referandum da yanlıştı, halka rağmen bu sonuç çıktı, şeklinde cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile alakalı saldırılar başlayacak. Bu da iç karışıklığa sebebiyet verecek. Zaten seçimlerden yorulmuş bir halkımız var, muhalefetin zaten seçim kazanmak gibi bir derdi yok, hiçbir zaman da olmamış zaten. Nemli rutubetli alanlarda büyüyen serpilen hamam böcekleri gibi siyaset tarzı benimsiyorlar. Diyorlar ki “kardeşim ortalık kargaşa olsun, biz de aradan sıyrılalım” Bu da sıkıntılı bir şey. İstikrar değil, koalisyon isteyen, koalisyonların üzerinden çatışma isteyen bir muhalefet modeli. Onun için neyi beka meselesi olarak gördüğümüze göre değişir bu sorunun cevabı. Çok basit söylüyorum, bu istikrar açısından, dış politikada yakaladığımız ivme açısından evet bir beka meselesidir.
“TÜRKİYE’DE İKİ GRUP VAR: YERLİ VE MİLLİ OLANLAR BİR DE GLOBAL ÇETECİLER”
Seçimlerde kağıt üzerine dökülmese de oluşan iki ittifak bulunuyor. Bir tarafta AK Parti ve MHP, diğer tarafta CHPİPSP ve HDP Cumhurbaşkanının tabiriyle 4’lü çetenin başarılı olma şansı nedir?
Ben onların beş benzemez ya da dört benzemez olduğunu düşünmüyorum. Şu an Türkiye siyasal partilerin kendilerini angaje etmeleri açısından iki grup var. Birisi global çeteciler, diğeri de yerli ve milli olanlar, kimse kusura bakmasın ben böyle adlandırıyorum. Mesela ülkücüyseniz İyi Parti ya da MHP, bakın iki tarafta da var karşılığı. Kürt tabanı üzerinden siyaset güdüyorsanız bunun global çeteci versiyonu HDP. Öte yandan Kürtlerin temel hak ve hürriyetleriyle alakalı AK Parti’nin ortaya koyduğu pratik, başarılı örnekler ortada. Solculuk diyorsunuz, CHP kendini solcu olarak adlandırıyor ama Doğu Perinçek de diyor ki; “Ben Tayyip Erdoğan’la aynı gemideyim bu konuda” Onun da hem global çeteci versiyonu var hem de yerli, milli tarafta kendini konumlandıran versiyonu var. Solcu ve solculuk değerleri üzerinden kendini tanımlayan ve AK Parti’ye destek veren bir sürü grup var. Dindar olarak adlandırılan ve muhafazakar tabana hitap ettiğini söyleyenlerin de global çeteci versiyonu var ve yine bunun da AK Parti’de karşılığı var. Yani burada ikiye bölünmüş saflar bence çok açık ve net.
“KARAMOLLAOĞLU’NUN SÖZLERİNE SERT TEPKİ”
Saadet Partisi’ne baktığımız da Temel Karamollaoğlu çıkıp Mersin’de “FETÖ’den tutuklu kadınlara, 28 Şubat’ta yapılmayan eziyet yapılıyor” diye söyledi ve bu konuyla ilgili “böyle bir şey yok” diye Adalet Bakanlığı’ndan, Cumhuriyet Başsavcılıklarından bir sürü açıklama geldi. Şimdi siz bunu koskoca bir siyasi parti lideri olarak araştırmadan, soruşturmadan neden söylersiniz acaba? 28 Şubat’tan daha kötü olan nedir? FETÖ’yü dini bir cemaat olarak kabul eden bir Temel Karamollaoğlu neye oynamak istiyor? Özetle ülkücülük üzerinden, Kürt tabanı üzerinden, muhafazakarlık üzerinden, solculuk üzerinden saflar iki tane: global çeteci ve yerlimilli. Ben böyle adlandırıyorum.
“BENCE BURADA BİR SUÇ ORTAKLIĞI VAR”
Peki global çeteciler seçimi kazanırsa ne olur?
Anlamlandıramadığınız tuhaf bir birliktelik varsa orada ya çok sağlam bir çıkar vardır, ya da çok sağlam bir suç ortaklığı vardır. Bence burada bir suç ortaklığı var. Tayyip Erdoğan şu anda Allah uzun ömürler versin yaşıyor ve hakikaten değeri tam olarak anlaşılamıyor. Yani insanların gözünde bir lider, bir kahraman olan bir kişiye, o taraftan yapılan saldırılara, hakaretlere, iftiralara baktığınız zaman niyetin bambaşka olduğunu görüyorsunuz. Bakın eleştiride problem yok, eleştirebilirsiniz. Recep Tayyip Erdoğan’ın da eleştiri ile ilgili bir problemi yok. ODTÜ’de kendisine hakaret eden çocuklarla birlikte oturup konuşacak, ya da Fazıl Say’ın konserine gidip orada o konseri dinleyecek kadar geniş gönüllü, zihni berrak, mütevazi, kesinlikle egosu şişkin olmayan bir insan. Ama karşı tarafın saldırı tarzına baktığımızda bu eleştiri filan değil. Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun ortaya koyduğu siyasete baktığımızda farkı görüyoruz.
“CHP VE HDP’NİN BELEDİYECİLİĞİNDE ORTAYA KAOS ÇIKAR”
Sonuna kadar o global çeteye hizmet eden HDP ve CHP’nin belediyeciliği konusunda ne ortaya çıkar derseniz, kaos çıkar. Son günlerde gördük işte Kartal’da bir bina yıkıldı ve beş gün belediye başkanı gitmedi oraya. HDP’nin hendek terörünü, çukur terörünü zaten gördük. Şimdi soruyorlar; “Gülten Kışanak’ın suçu neydi?” Nereden tutarsanız tutun elinizde kalan bir şey. Saadet Partisi henüz bir pratik ortaya koymuş olmamasına rağmen kendilerine göre Refah Partisi’nin belediyeciliğine atıfta bulunuyorlar ama onu da AK Parti’nin devam ettirdiği zaten ortada. Ben şunu söylüyorum, üzüm yemeyi istemek başka bir şey, bağcıyı dövmek istemek başka bir şey. Ben HDP’nin, CHP’nin ortaya koyacağı pratiğin, üzüm yemek olacağını düşünmüyorum.
“CHP’NİN OLDUĞU YERDE İSTİKRAR YOKTUR, HİÇ OLMAMIŞTIR”
Demokratik olmakla kaotik olmak arasında büyük bir fark var. CHP demokratik bir parti değil, CHP kaotik bir parti. İnsanlar kaosu sevmezler, kaos ile tatlı sert bir liderliği kıyasladığınız zaman insanlar ikincisini tercih ederler. Hatta güvenlik, çoğu noktada özgürlükten daha ön plandadır. Diğer taraf kaostan besleniyor maalesef, CHP’nin sonuna kadar desteklediği Gezi olayları kaostu, CHP’nin sonuna kadar desteklediği 1725 Aralık olayları terördü. CHP’nin, HDP’nin desteklediği Hendek olayları, sonuna kadar kaostu. “Hendek kazan arkadaşlar” diye Kılıçdaroğlu demedi mi? Yani bu söylediklerimin hepsinin pratikte karşılığı var. Ben burada saf, akademik bir terminolojiyle konuşmak istemiyorum, CHP hep kaostan beslenmiştir. İçeride de öyledir, yani istikrarın olduğu yerde CHP yoktur. CHP’nin olduğu yerde de istikrar yoktur zaten, olmamıştır. İşte bir Ecevit’le ‘rüzgar yakaladık, yakalıyoruz’ diyerek ortaya çıkmışlar ondan sonra yok. Çünkü kesinlikle demokrasiye inanmıyorlar. Ve maalesef CHP’ye destek veren bir seçmen kitlesi var. İşte görüyoruz Halk TV’de konuşan, alkış yapan tipleri. Bu insanlar yok mu? Uzaydan mı indi? E var, ama çok şükür bu milletin çoğunluğu kesinlikle demokrasiye inanıyor, kesinlikle insan haklarına inanıyor ve tepeden inmeci, dönüştürücü bir politikayla olabileceğini düşünmüyor hiçbir şeyin.
“TÜRKİYE’NİN DEĞİŞMEYEN ARGÜMANI: SINIR GÜVENLİĞİ”
Biraz gündemden uzaklaşsa da hep yanı başımızda duran bir güvenli bölge ya da tampon bölge söylemi var. Suriye’de ve Suriye’nin kuzeyinde bizi neler bekliyor?
Birincisi bölgede kimsenin garantisi yok. Yani ne Amerika’nın ne Rusya’nın, kendilerine göre çok uzun süreli, yüzde yüz yaparım, tuttururum diyebildiği bir politika olduğunu ben düşünmüyorum. Çünkü baktığınız zaman kendi içinde kırılgan bir Amerika var. 20 sene 30 sene öncesine kıyasladığınızda, geçmişten çok daha kırılgan. Yine aynı şekilde kendi iç dengeleri açısından daha kırılgan bir Rusya var. Türkiye’nin politikası ne olmalı diye sorduğunuz zaman, Tayyip Erdoğan’ın her daim işaret ettiği gibi, bir ayağın sabit, diğer ayağın da dönen bir pergel gibi olacağı belirli temel kriterleriniz olmalı. Nedir o sınır güvenliği. “Fırat’ın doğusu ne olacak?” diye sorulduğu zaman bundan bir sene önce de “gereken yapılacak” deniliyordu, şimdi de deniliyor. Fırat Kalkanı operasyonu başladı, arkasından Zeytin Dalı ile desteklendi. Bakın 2016’dan beri 3 üç senedir devam eden bir süreç ve hiç değişmeyen bir argüman var: Sınır güvenliği. Çok basit, bunu değiştirmediğiniz zaman insanlar kabullenmek zorunda kalıyor.
TÜRKİYE’NİN YAPTIĞI ‘TERÖRLE MÜCADELE’, ABD’NİN YAPTIĞI ‘TERÖRLÜ MÜCADELE’
Peki Amerika ve onun yanında olanlar bu olaya nasıl bakıyorlar? Onlar yine ‘kontrollü kaos’ dedikleri teoriyle beraber ortaya koydukları pratikten mütevellit, sürekli terör örgütleri üzerinden bir mücadele gütmeye çalışıyorlar. Ben bunu zaten ‘terörlü mücadele’ diye adlandırıyorum. Türkiye’nin yaptığı terörle mücadele, Amerika’nın yaptığı ise terörlü mücadeledir. Kaldı ki, Trump tarafından kaç kere söylendi “DAEŞ’i Clinton ve Obama birlikte kurdular. Clinton’ı seçerseniz DAEŞ’i devam ettirecek.” Ben dış politika noktasında tekrardan içerideki istikrarın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer burada istikrarlı bir hükümet devam edecek olursa, Fırat’ın doğusundan gitmek ya da çekilmek zorunda kalacaklar. Ama istikrarlı hükümet olmazsa…
“TÜRKİYE ORADA OYUNBOZAN AKTÖR”
Türkiye orada oyunbozan aktör olarak bulunuyor. Rusya ile Amerika arasında ne oluyor, İran’la Rusya arasında ne oluyor diye sorarsanız bambaşka senaryolar çıkıyor ortaya. Netanyahu’nun Rusya ziyaretlerinin ne kadar sık olduğunu da biliyoruz, Amerika ile İran’ın yeri geldiği zaman nasıl danışıklı dövüş yaptığını da biliyoruz, aynı şekilde İran’la İsrail arasında olanları da biliyoruz… İnşallah bu iç politikadaki istikrardan mütevellit 3 seneye yakındır devam ettirdiğimiz başarılı hamlelerin arkası gelir. Bir de inşa etmek zor ama yıkmak kolay, siz orada sivillerin hayatını korumaya çalışıyorsunuz, sivil toplum örgütleri götürüyorsunuz, devletin kurumlarını götürüyorsunuz. Yüzbinlerce insan geri döndü, bunu göz ardı etmeyelim daha da fazlası dönecek.
“CHP’NİN REZALET PERFORMANSI AK PARTİ’YE YARIYOR”
Seçimin nasıl sonuçlanacağı ile ilgili bir öngörünüz var mı?
Tekrar söylüyorum, seçim İstanbul ve Ankara üzerinde kenetlendi. Türkiye genelinde şu an ki siyasi partilerin konumları açısından çok değişiklik olacağını düşünmüyorum. Ama Mansur Yavaş açısından çok büyük spekülasyonlar yapıldı, propagandalar yürütüldü. Ankara’da iki üç hafta önce “Mansur Yavaş yüzde 100 kazanır” diye söyleyenler şimdi yok öyle değil demeye başladı. Demek ki burada da bir algı yönetimi var, onu görmek lazım. Bir de CHP’nin özellikle şu iki haftada ki rezalet performansı hakikaten AK Parti’ye çok yaradı. Başta belirttiğim gibi, kurmaylar açısından ortaya çıkan şey, adaylık süreciyle ilgili sorunlar, partinin kendi içindeki sıkıntılar, anti demokratik tutumlar AK Parti’ye yarıyor. Yine Ekrem İmamoğlu “Öğrencilere burs vereceğiz” diye ‘tweet’ atmış. Yani bunu Anayasa Mahkemesine götürüp iptal ettiren senin partindi.
“İVME AK PARTİ YÖNÜNDE YUKARI ÇIKIYOR”
Güçlü parti, güçlü liderlik, halk bunu istiyor. Çünkü biliyor ki, partinin içindeki sıkıntılar, o belediyeye de tezahür edecek. Ben bu noktada halkın aklıselim davranacağını ve AK Parti’ye daha fazla teveccüh göstereceğini düşünüyorum. Birde kendini eleştirebilmek çok büyük bir güç, yani ben hiç Kılıçdaroğlu’nun çıkıp da “Şu konuyla ilgili özür diliyorum” ya da herhangi bir CHP belediye başkanının çıkıp da “Biz şunu da şöyle yanlış yaptık” dediğini duymadım. Şimdi AK Parti, kendi belediye başkanlarını yeri geldiği zaman görevden alıyor. Ondan sonra bakıyorsunuz birkaç tane CHP belediye başkanı yolsuzluğu, usulsüzlüğü resmi olarak ortaya konulduğu için görevden aldığında kıyameti koparıyorlar. E nasıl oluyor? Yani hiç mi yanlış yok sizin partinizde? Hiç mi eleştiremiyorsunuz? Yani eleştirebilmek zaten halk nezdinde şunu gösteriyor, evet bu adam hizmet ediyor, yanlış yaptığı şeyleri de “bunu da yanlış yaptım kardeşim” diye gönül rahatlığı ile söyleyebiliyor. Öbürü bir şeylerin üzerini örtmeye çalışıyor. Şu anda ben ivmenin AK Parti yönünde yukarıya çıktığını, ivme noktasında AK Parti’nin kuvvetli olduğunu düşünüyorum.
“SOLUN BİR YENİLİĞE İHTİYACI VAR”
Ben solun bir yeniliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Örneğin HDP’ye yüzde 13 oy verilirken oy verenlerin hepsi teröre destek versinler diye oy vermedi. CHP’den sıkılmış ve hakikaten adam gibi muhalefet ortaya koyan, yeri geldiği zamanda, nasıl ki Fransa’da olağanüstü hal uzatılacak olduğu zaman bütün partiler bunu destekledi, böyle bir sol ortaya çıksın istediler ama Kandil’e iradesini tevdi eden bir HDP ortaya çıkınca da oy oranlarında ki düşüşü gördük daha sonra. Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy oranını da gördük daha sonra. Yani solun bir yeniliğe ihtiyacı var, muhalefet kötü bir şey değil. Muhalefetin olması lazım zaten, ben Başkanlık sistemini savunurken de hep şunu söyledim, yani bu ülkede muhalefetinde iktidara gelme ümidi olsun. Neden? Çünkü çok basit, çok partili sistemde iktidara gelememişsin ve gelemeyeceksin. CHP iyi bir aday çıkarılmalı, arkasına belirli bir kitleyi takabilecek bir aday olmalı bu. ‘Hayır İttifakı’ diye bir şey vardı hatırlayalım. Yüzde 48, yüzde 49’lar da oy oranı aldılar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunlar için bir şans. Ben bunu inanarak söylüyorum. Muhalefete bu kadar ihtiyaç varken, insanlar bu kadar sıkılmış şekilde “Yok mu CHP’den başka bir şey?” diye sağa sola bakınırken ikinci bir Karaoğlan hadisesi yaşanabilir. “Gözün aydın Türkiye, ak güvercin geliyor” muhabbetlerini hepimiz hatırlıyoruz. Olabilir, çıkabilir, başka da şans bırakmıyorlar insanlara. Yani böyle bir parti muhalefet arayan insanları siyasetten soğutur. Öyle de olacak gibi görünüyor.
Haber 7