Auto-Created-3
19 Mart 2019 ( 278 izlenme )
Reklamlar

ABDULLAH ÇATLI ‘ÇELİK ÇEKİRDEK’ DÜŞTÜ

ABDULLAH ÇATLI ‘ÇELİK ÇEKİRDEK’ DÜŞTÜ

Hani hakkında çok şey konuşulup da aslında hiçbir şey bilinmeyen adamlar vardır. Güçleri ülke sınırlarını aşmış,ve karanlık odakların köklü projelerine el atınca ortadan kaldırılması elzem olan adamlar. Ölüm haberi gelene kadar kimsenin ağzına alamadığı, hileye tutulunca da derin devletin kullandık dediği adamlar...


Ülkeye ihaneti meslek edinenlerin hoşlanmadığı,  Özal gibi, Kahveci gibi, vali Yazıcıoğlu gibi, gördüğü adamlar. Yani Türkiye’nin yakın tarihi, hatta tarihe dokunan insanların seyri değiştirmedeki zevk alış şekli. Daha da bizim dilimizle faili meçhul serisi.
Başlıyoruz
Susurluk kazasından sonra herkesin adını ezberlediği Abdullah ÇATLI namı diğer ‘REİS’   
40 yıla sığdırdığı ömrünü Türkiye de ki diğer reisler gibi hazin, görkemli ve ardında yarım kalmış projeler bırakarak tamamladı.  Hayatta iken fotoğraf çektirmek için sıraya giren ünlüler susurluktan sonra tanımıyoruz kampanyasına dahil oldular. Bazı şer odakları neredeyse Adnan Menderesin idamını bile Çatlı organize etmiş diyecek konuma gelmişti. 80’lerin günah keçisi seçilen, Türkiye’yi ihtilal’e sürükleyen yegâne adam olarak anıldı. Hâlbuki Nevşehir ‘in genç ülkücüsü Ankara da öyle bir kavganın içine düşmüştü ki, geriye geçmişinden hatırlamaya değer hiçbir anısı kalmamıştı.   1977 yılının mayıs ayından önce sanki bir hayatı olmamış.  Evliliğine, çocuklarına kalaycı Mehmet amcanın hayatına dair tutulan kayıtların hiçbir anlamı kalmamıştı.



 Peki, ne olmuştu o yıllarda?
 Ankara ülkücüleri yapılanlara sert karşılık vermeye başlamış, sansasyonel eylemlere imza atmıştı.  Çok sayıda yandaşını gözlerinin önünde kaybeden bu gençler, yaptıkları ve yaptıkları söylenen her şeyi üslenmişlerdi. Bu gün bile o yılları ansak Ağca, Çatlı, Kırcı desek aklımıza hemen 7 Tip’li, Dr Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi suikastları gelir. Peki, neden 3000 civarında kör pusuda öldürülen ülkücüler gelmez. Geçmişin bu yönünü çok irdelemeyeceğim. Zaten algıyı yönetmek böyle bir şeydi.  İki tarafında ciddi kayıp verdiği bir savaş, bu savaşı derinleştirdiğini iddia ettiğimiz ülkücüler. 
Öyle büyük  şaşalı heybetli olmayan bu Anadolu gençleri, Sivas Şarkışla’dan, Amasya Taşova dan gelip, öğrenci oldukları Ankara da  Türkiye’nin tarih sahnesine çıkacak eylemler yapmış . Ya da yapılmaya hazır olan eylemlerin isim babası olmuşlardı. Bu karanlık dehlizler mecliste kurulan onlarca komisyona rağmen aydınlatılamamıştı.



Buradan sonra iki konuya dikkatinizi çekeceğim sonra karar sizin.
Birinci konu…                       
Sene 1930 hikaye bu ya!
İstanbul defterdarlığına gelen tuhaf bir talimat Osmanlı dönemine ait 1,5 milyon evrakın yakılarak ortadan kaldırılması için emir verir. Lozan da ve Sevr de aldıklarından memnun olmayan uzun bacaklı, bir rivayete göre milli şefe bu emri verdirir.  O an yakma yeri belli olmamakla beraber evraklar sirkeci garına gönderilip vagonlara yüklenir. O kadar evrak artık kaç vagon aldıysa. Haydar paşa garında toplanan  evraklara enteresan bir şekilde Bulgar  bir yetkili,  yakılması için talip olur. O dönemki hükümet yetkililerini ikna edip kendi hükümeti olan Bulgarlar adına satın alır.
Şimdi burada bir parantez açmam lazım.
Tarihi yukarda verdim yazılı, emri verende tahminen biliniyor. Nasıl bir güç zehirlenmesidir ki, resmi kayıtları, fermanları, ülkeler arası yazışmaları, soyadı kanundan önceki etnik kimlikleri, Nüfus kütükleri, hangi Yörüklerin konup göçtükleri, yurt dışından gelen göçmenlerin nereye yerleştikleri, yani nerdeyse Osmanlı diye verdikleri evraklar yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kılcal damarları. 



600 yıllık bir hanedanın tüm resmi kayıtları. Bu önemli arşivi Bulgarlara verecek kadar  ne içmiş olabilirler.  Tekrar soruyorum bu nasıl bir güç zehirlenmesi. Bu bilgilerin bizde kalanını da kozmik odada gizli olduğunu var sayarsak,  hani şu haşhaş ilerin girdiği kozmik oda. Bizim bilinmeyen hiçbir gizemimiz kalmamış mı oluyor yani? 
Devam edelim.
Bulgar hükümeti bu evrakları tekrar hamurlaştırmak için bir kısmını satın alır.  Sirkeci garına giderken kamyonlar hiçbir önlem almadığı için bir kısmı uçar, bunlar da halk tarafından toplanır.
Evet, şimdi keşke yan yana olsaydık da sizinde de düşüncelerinizi alabilseydim.
Buraya kadar anlattık, şimdi tez şu…
Bulgarlar tercüme ettirmek için Osmanlıcası iyi olan bir gurup adamı evraklar üzerinde çalıştırdılar. Ayrıntılarda ki gizemi çözdükten sonra, artık bizimle alakalı yeterince bilgi sahibi olduklarını biliyorlardı.  Bulgar derin devleti bu bilgileri doğru zamanda kullanmak için beklemeye başladı. Bu bekleyiş tam 40 yıl sürdü.
Devam edelim
 70 yıllara gelindiğinde iki kutuplu bir sistem yürürlükteydi.  Dünyanın jandarması konumuna gelen ABD, solculuk akımının yükseldiği Türkiye den rahatsız olmuştu. Soğuk savaş dönemiydi ve haklı olarak rakibi olan Sovyetler güçlensin istemiyordu Sanki bu günler gibi deyilmi. Sahneyi gözleriniz de bir daha canlandırın. Arkada Rus ve Türk bayrakları, önde devlet başkanları olan bir fotoğraf . ABD hemen ihtilal yaptırırdı dimi. Öylede oldu!
Her cenahta süren mücadele ülkemizde de devam ediyordu. Bu rahatsızlıktan haberdar olan Bulgar derin devleti, bilginin para edeceği dönemin geldiğine karar verdi.  Nüfus kütüklerini çevirim esnasında  yakın 100 yıl  içerisinde oluşmuş   kahramanlıklardan dolayı öne çıkmış aileleri buldular. Nasıl yani mi diyorsunuz. Ermeni aileleri buldukları gibi , sebataist aileleri buldukları gibi. Yani ABD hiç beklemediği bir anda  bizim gen haritamıza sahip olmuştu.



Konuyu çok dağıtmayacağım.
Ülkede hızlı bir şekilde anti komünist hareketler başladı. Bunların karşısına konulmuş en büyük hamlede milliyetçi isimlerin müdahale gücünü arttırmak dan geçtiğini biliyorlardı. Bir misyon hareketi gerekliydi, birde kitleleri peşinden koşturacak adamlar.  İsimler, dedelerinin kahramanlıklarından, ailenin devlete geçmişte yaptığı  hizmetlerinden  tespit edilmişti. Yani Çatlıya, Kırcıya, Ağca ya, bu işlerin altından kalkarlar demelerinin sebebi nüfus kütüklerindeki notlara göre daha önce atalarının kalkmış olmalarıydı . Hem de kendilerine isimlerini veren ,kulaklarına ezanlarını okuyan ataları. Geriye kalan bu arkadaşları Ankara da toplamaktı. Daha 18 19 yaşlarında temas etmişler  ve  bu kavganın sana ihtiyacı var diye telkinde bulunmuşlardı. Ankara’ya  gidip bu kavgaya karışmak , aileye layık olmak lazım fikri çoktan bünyeye oturmuştu. Bundan sonra onun kahramanlıkları konuşulacaktı. Derin güçler içinse işler  yolunda gidiyordu.  Artık  bizi yönetmek çok zor olmayacaktı, çünkü her şeyi çözmüşlerdi.   Yeri gelmişken tekrar söyleyeyim  geçen ki  kozmik oda mevzusuysa eski  bilgileri güncellemek içindi. Yani film bilindik ÇILGIN FETÖ FANATİKLERİ.

İkinci konuya gelince
1977 yılının Ankara’sın da  genç ülkücülerin içinden bir REİS yükseliyordu.  Ülkü ocakları binasında gidişata nasıl müdahale edileceğiyle alakalı toplantılar devam ediyorlardı. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu arkadaşlar askeri bir nizam da çalışıyorlardı. Efsane general Alpaslan Türkeş  bu toplantılara bizzat müdahale ediyor ve  yapılması gereken ani müdahaleler için öncelikler belirleniyordu.  Ülkenin çeşitleri yerlerind  kurulan komando kampları eyleme hazırdı. Ülkücülere destek için kurulan bu kamplarda hızlandırılmış askeri eğitim veriliyordu. Az adamla çok iş nasıl yapılırı öğrenmiş olan bu gençler,  hücre olarak yapılanıyordu. Her şey kurallarına uygun işliyor her nokta ayrı planlanıyordu. Beyin takımını kurmuş olan Abdullah ÇATLIekibini en kötüsüne hazırlıyordu.  O kadar usta iş yapılıyordu ki kendi kalite politikalarını belirlemiş ve harekat doktrini yazmışlardı. Hammaddesi kardeş kanı dökmek üzere planlanan sağ sol çatışması yapaydı ve acilen son verilmeliydi. Evet  bu oluşumun ilk maddesiydi bu.  Tabi bir isimde şarttı. Yarım düzüne adam, yani çekirdek kadro. Birde sağlamlık eklersek çocuğun kulağına ezanı okuyalım. "ÇELİK ÇEKİRDEK"  bizim adımız bundan sonra bu isimle anılsın dediler.



Sonrası mı sonrası büyük eylemler. Kavgayı durdurma çabaları ve boşa giden emekler. Bir keresinde kolluk kuvvetlerin eline düştüler. O zamanda bu oluşumun diğer fikir babası MUHSİN YAZICIOĞLUdevreye girdi. Eğer Çatlıyı bırakmazsanız Ankara’nın her tarafında bombalar patlar dedi. "GARDAŞI" için Ankara’yı yakmaya hazırdı.   Sahi bu genç ülkücüler hangi ara TNT kullanmayı öğrenmişti. Bilmiyoruz bilemeyeceğiz de.  Sonucunda Çatlı ve ekibinden alınanlar bırakıldı. Akabinde de  80 ihtilal’i de ülkeyi esir aldı. Başbuğ mücadeleyi sürdürecek ekibini ihtilal den kısa bir süre önce Almanya ya kaçırdı. Artık yeni komuta merkezi burasıydı.  Farklı fikirlerin çarpıştığı bir gece ortak bir kararla son buldu. TÜRK devletsiz olamazdı. Haritadan seçtikleri KOSTARİKA’yı yeni ‘TURAN’ devleti yapmaya karar verdiler. Planda sığınma talebinden sonra yerleşip orayı işgal etmek vardı.  
ŞAHSİ KANAATİM... KOSTARİKA  öyle tesadüf seçilmiş bir ülke değildi.


Yıllar sonra MUHSİN YAZICIOĞLU’nun bizzat bağımsızlığı için ter döktüğü  KOSOVA’yı  ilk tanıyan ülke KOSTARİKAolacaktı.  Resmi diplomasiyi bir şekilde yönetecek kadar samimiyiz yani.
Ne alaka diye düşünmeyin.
ÇELİK ÇEKİRDEK aynı zamanda MUHSİN YAZICIOĞLU’nun hayallerini de gerçekleştiren ekipti.
Devam edelim.
Bu karardan sonra Çatlı 6 ay boyunca orda kaldı. Hızlandırılmış askeri eğitim için yeterli bir zamandı. Reisliğine birde her türlü kontraya karşı koyabilecek askeri eğitim eklemişti. Neden kontra diyorum? Çünkü bazı basın organları daha sonra İtalyan asıllı kontra lideri Stafane Deele Chiaie ile birlikte ABD yapılan DÜNYA ANTİ KOMİNST BİRLİĞİ  toplantısına gittiğini de yazdı. Tabi bir taraftan bu ispata muhtaç bir görüştü.
Devletin her kademesi ÇELİK ÇEKİRDEKörgütünün üyelerini isim olarak biliyor. Kimse bu ekibi düşman olarak karşına almıyor, onlara dair yükse sesle yorum yapmıyordu.


Bu dönemde yurt dışında TÜRKdiplomatlara infazlar başladı. İhtilal hükümeti çaresiz kalıyor, meşru yollarla bu işi çözemeyeceğini görüyordu. Çankaya da Kenan EVREN’in damadı Erkan GÜRVİTbaşkanlığında yapılan üst düzey toplantıda. Bize yurt dışında çevreyi bilen. Devletle ilişkisi olmayan, rahat hareket eden, ama her şeyden önce ülkesine bağlı,kendi çıkarlarını düşünmeyen, sorun çıkarsa ketum duran insanlar lazım denmişti. Yani tarife göre ÇELİK ÇEKİRDEK.  Temsilin en üst kademesi Çatlıya ulaştı. Zaten saklanan da yoktu . 
Devlet bizzat ASALAYA karşı mücadele edebilecek tek ekibe, Fransa’da gayri resmi kontra teklif ediyordu. Bu teklif ve yapılan 4 adet operasyon MİT kayıtlarında mevcuttur.  4 dedik ama toplamda 26 operasyon yani gayri resmisi daha çok.



Şimdi burada Çatlının neden efsane olduğunun sebebini öğreneceksiniz. Gelen ekibe hemen cevap vermeyen Çatlı ekibiyle yaptığı toplantıdan sonra, bir görüşme ayarladı. Heyette zaten hazır bekliyordu. Ekibin bazı istekleri oldu, olacaktı da. ALPASLAN TÜRKEŞ dahil 12 kişi serbest bırakılacak. Ülkücülere idam acilen durdurulacak. Bu operasyonlar bitince ülkeye girişimiz sorunsuz olarak sağlanacak. Operasyonda kullanılacak malzeme içinse talep olmayacaktı, çünkü eroin ticareti yapanlar tespitliydi buradan geçen para trafiğine müdahalelerde kullanılmak için el koyacaklardı. Her şey tamam diyen iki taraf anlaşmıştı.
 Bu olayların içerisinde Çatlı ailesi de rüzgar dan etkileniyordu.  Ama hangi ülkeye gidilse hanım ve çocuklar yanında oluyordu.  Çatlı İsviçre de yakalandığı sırada evler defalarca aranmıştı. Tüm sıkıntı ve huzursuzluğa rağmen aile bir aradaydı. Aslında bu ayrıntıyı da susurlukta ki kazada ölen Gonca US  yakıştırması için yapıyorum. Araçta bulunma sebebi bilinmediği halde kamuoyuna Çatlının sevgilisi diye lanse edenlere yapıyorum.   Meral Çatlı incinir diye düşünmediniz tamam. Ya Goncanın ailesi? Yurt dışında ASALAYA karşı mücadele ederken onca riskin altında bile ailesini yanından ayırmayan adam.  Türkiye’ye gelince mi ailesini bıraktı.  Vicdanlarınıza bırakıyorum.

Devam edelim 
Asala operasyonları son bulmuş. Türkiye ve  diplomatları derin bir nefes almışlardı. Anlaşma gereği  Türkiye’deki  tutuklular  ve idam olacaklar bu  rahat nefesten faydalanmışlardı. Her şey süt liman değildi tabi. Avrupa’daki  tüm desteğini kaybeden ve para kaynakları ortadan kalkan ASALA   1982 yılında sahneden çekildi. Bu kararı almadan hemen öncesinde Lübnan’da  ASALA ve PKK arasında bir toplantı yapıldı.  Ermeniler Türkiye üzerindeki hayallerini bundan sonra PKK ile taçlandıracaktı. Peki bu operasyonu planlayan devlet sonunun böyle bir mücadeleye dönüşeceğini görememişmiydi?  Zira devletin başındaki bir  paşaydı.
Devam edelim. ANAP hükümeti hortlayan PKK  eylemleri karşısında bir hamle yapmak istiyordu. Yıldırım Akbulut döneminden başlayan ÇELİK ÇEKİRDEKhayranlığı onları çatlının kucağına doğru sürüklüyordu. Ama bir sorun vardı. Çünkü Çatlı ve arkadaşları ÖZAL’ı doğu sorunu konusunda birilerine söz vermiş olarak görüyorlardı. Haliyle o hayattayken bu iş olmazdı. Yani kısacası onunla  iş yapılmazdı...


PKK   Görünmeyen düşmandı, ve   sempati  kazanmasını engellemek gerekiyordu. Askeri düzende karşılaşsalar sorun yoktu ama gerilla taktiğiyle vurkaç yaparak,şantiye basarak, öğretmen,doktor gibi görevlileri dağa kaldırarak eylem yapıyorlardı. 90 yılların başında devlette bu çapulculara karşı kontragerilla yapılması gerektiğine karar vermişti. Bu işin içinde geçmişte nasıl çıktıkları ortadaydı.  Yine aynı ekipten ÇELİK ÇEKİRDEKTEN destek alınacaktı. Avrupa da  hareketliliği bu ekiple takip eden devlet, yasaklılar listesindeki isimleri yeni kimliklerle ülkeye davet etmeye başladı. Yeni operasyon PKK!
Ulusal güvenliği ilgilendiren bu konu, en ince ayrıntısına kadar çalışılmasına rağmen. Uygulayıcılarının  samimiyetsizliklerinden dolayı, sekteye uğruyordu. MİT bölgeden gelen raporlar doğrultusunda askeriyenin gündemde kalmak için PKK yı yaşattığı kanatindeydi. Bu yüzden hızlı bir şekilde polis özel harekatı kuruldu. Bundan rahatsız olan unsurlar günlerce bu aslanları kötüleyecek  haberler  yaptı. 90’ların en kanlı teşkilatı sanki polis özel harekatıydı. Hatta ak parti göreve ilk geldiğinde bu birimi  düz polis olarak batı illerine dağıttı. İstenilen onların hata yapmasıydı. Ayak uyduramayıp bir çoğu beklentiyi gerçekleştirdi. 
3 ay gibi bir kısa görev yapan 53 hükümet ÇATLI’ya yeni bir teklifte bulundu.  PKK mevzunu bitirin. Bizde karşılığında ülkücülere itibarını geri verelim. MGK kararların da ülkücüler Türki’ye için tehlikelidir  ibaresini kaldıralım. Polis özel harekatı siz yapılandırın. Bölgede OHALvalisiyle çalıştıralım dediler. Teklif cazip gelmişti. Çünkü tüm hazırlıklar 54 hükümete göre yapılıyordu. Eğer bu dedikleri devlet tarafından sağlanırsa ülkücülere itibar PKK’yı temizleyerek verilecekti. Bir taşla çok kuş yani. Uyuşturucu baronları bilindik konuydu. Aralarındaki raconu bile çatlı kesiyordu.  Urfa tarafındaki dostlar zaten netti. Özel harekatçıları da  üç hilal sevdalıları tarafından oluşturduk mu.  Daha ne istesin  15yıllık ağaç şimdi meyve vermeye başlamıştı.  Doğuyu artık temizleme vakti gelmişti. Kısa zaman içerisinde 54 hükümet güven oyu aldı. İllerde PKK’ yı telin mitinkleri başladı. Batın doğuya doğru hızla yayılan bu lanetleme kampanyaları bir çok askerimizi şehit verene kadar devam etti. Artık kontra gerilla sahneye inmeliydi. Plansız hiçbir iş yapmayan bu ekip, doğru zamanın geldiğine karar verince temaslarına başladı.



Bucak ailesi üzerinden aşiretleri. AĞARüzerinden resmi işleri. EKEN üzerinden saha ekibinin eğitimleri. KIRCI üzerinden eski ülkücüleri. YAZICIOĞLU üzerinden askeriyedeki ülkücü genarelleri. SAMİ HOŞTAN  üzerinden baronları. KOZAKCIOĞLU üzerinden Ohal bölgesi yetkililerini. KOCADAĞ üzerinden teknolojik silahları. Organize ettiler bölgede PKK  ve sempatizanları ağır darbe alacaktı. Alacaktı diyorum  askeri içerisindeki jitem uzantıları bu hareketliliği fark etti. ÖZAL döneminde askeriyeye yerleşmiş olan FETÖ terör örgütü üyeleri bu hareketliliği  NATO üzerinden bildirdi. Çekiç güç adı altında PKK hamiliğine soyunan NATO bu oluşuma daha hızlı direnç verdi.  Ruh ikizi PKK ya destek veren FETÖ terör örgütü istihbarat konusunda kendini ispatladığı için  taşeron örgütler listesinde kendine yer bulmuş oldu.  Gündemde kalmayı ihtilal ve düşmanlarına borçlu olan askeri hainler ellerindeki tüm bilgileri toplayıp operasyon kararı aldılar. Ve yaptılar, kuranında dediği gibi hileler her zaman  müstesna. 
Akabinde yani 3 KASIM 1996 günü MUHSİN YAZICIOĞLU sistem geri mecburen REİS olmuştu. Susurluk kazasında 06 AC 600 plaklı aracın içindekiler devlet adına çalışan görevlilerdi. Bu sebep den  naaşı TÜRK bayrağına sarıldı. Adi bir suikastla ülkeyi terörden temizleyecek bir ekibin Reisini ortadan kaldırdılar. FETÖ terör örgütünün ilk operasyonu olarak kayıt altına alınan bu olay bu günlerinde ilk başlangıcıydı.



Çünkü o gün silah  sol arka lambası yanmayan bir kamyondu. Ülke böylece maddi ve manevi harcamalarına devam edecek istikrar beklenmeyecekti. Bu kazanın yaşayan tek tanığı o güne dair hiçbir şey hatırlamıyor. Geriden gelen korumalarsa  tanıktan pek bir farkı yok.
Onca komisyon onca ifade ve sonuç!
 Hakkında çok şey konuşulup da hiçbir şey bilinmeyen adamların bu milleten  alacaklarını kim ödeyecek.
Ve ÇATLI ailesini arayıp da ancak millet biterse ÇELİK ÇEKİRDEK  biter diyen  ekibin şimdiki REİS’i kim?


Kaynak\ Ali TURHAN seslimakale.com

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Adnan Oktar'a destek vermişlerdi: Şimdi yandılar! Patatesin Akciğere Olan Faydası Türk siyasetçi meydan okudu:  Işte beklenen açıklama