TSK operasyon için hazır ama…
...
Farkında mısınız bilmiyorum.
Emperyalizmin coğrafyamız için öngördüğü ulus devlet mekaniği, Türkiye’nin güney sınırının hemen arkasında yeniden çarklarını döndürmeye başladı.
Sadece orada değil, başka yerlerde de döndürüyor da, burası biraz daha bariz hale gelmiş durumda.
Daha doğrusu yeni bir şeyden değil de, diğer unsurları yeni yeni ortaya çıkan bir şeylerden söz ediyorum.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapora göre, PYD’nin hakim olduğu bölgelerdeki "hak ihlallerinin" eğitim boyutuna bakınca, sözünü ettiğimiz proje kabak gibi meydana çıkıyor.
Rapora göre, Kürtçe dışındaki dillerde dil eğitimi engelleniyor, okullarda Arap ailelerin çocuklarının Arapça ders görmeleri men ediliyor, bu talebi sürdürenler göçe zorlanıyor ve nihayetinde "Kürt Ulusçuluğunu" merkeze alan homojen bir alan/coğrafya inşa ediliyor.
Emperyalizm dediğimiz şeyin tam tarifini şu şekilde de yapabiliriz: Kendi coğrafyasında bir sorun olduğu zaman "Sorunlarınızı çözmek için birleşin" çağrısında bulunmak, bizim buralarda topluluklar arasında bir takım sorunlar yaşandığında ise "Madem aranızda mesele var o zaman ayrılın, bölünün, parçalanın" önermesinde bulunmak.
Demek istediğim şu: Ulusçuluk anlayışıyla Türkiye topraklarında uygulamaya konulup çıktısı "Kürt/Kürtçe Sorunu" olarak karşımızda beliren her şeyin, şimdi tersinden Suriye’nin kuzeyinde bu defa PKK eliyle projelendirilip sürüme sokulduğu bir döneme giriyoruz.
BİNLERCE TIR’LIK SİLAHLAR BUNUN İÇİN Mİ VERİLDİ?
Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusundaki PKK oluşumunun Türkiye’ye dönük "bekâ tehdidini" salt güvenlik perspektifiyle değil, şu yukarıda sözünü ettiğimiz boyutlarıyla da gündemimize alsak iyi olacak.
Çünkü belli oldu ki, Suriye’deki butik devlet oluşumuyla yetinmeyip Türkiye’nin "istikrar sorunu" yaşadığı bir dönemi kollayarak, PKK eliyle aynı projeyi sınırın bu tarafına taşıma iradesi kolay kolay terkedilmeyecek.
O zaman şunu da söyleyebiliriz: Demek ki 2015 yazında estirilen hendek terörü amacına ulaşsaydı, "Rojava Projesi" Türkiye topraklarına taşınabilmiş olsaydı, ya da çokça zikredildiği gibi 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı, belki de bugünlerde Doğu/Güneydoğu bölgesinde çocuklarının Türkçe öğrenmelerini talep eden aileler, zorunlu göçe tabi tutuluyor olacaktı.
FIRAT’IN DOĞUSU İÇİN NOKTASAL HEDEFLER BELİRLENDİ
Şimdi gelelim, muhtemel bir askeri operasyonun hazırlıklarına…
Askeri çevrelerden aldığımız bilgilere göre TSK, Fırat’ın doğusu için muhtemel bir operasyonun planlamasını tamamlamış durumda.
Kaynaklarımız "Noktasal operasyonlardan" söz ediyor.
Nokta operasyonları derken, YPG’nin sınıra yakın bölgelerdeki konuşlanma alanlarından söz ediyoruz.
Sayı olarak da 150 civarında "hedef nokta" söz konusu.
TSK’nın Suriye hava ve kara sahasını kullanmadan bu harekâtı yapabilecek kapasiteye sahip olduğu da dile getiriliyor.
Savaş uçakları, Suriye hava sahasına girmeden 30 kilometre derinlikteki hedefleri etkili bir şekilde vurabiliyor.
Karadan top atışlarıyla bu menzil biraz daha uzatılabiliyor.
Zaten, YPG’nin mevzilenmesi, Türkiye topraklarına dönük ürettiği tehdit alanı, sınıra yakın bölgelerde yer alıyor.
Önceki tecrübeleri de dikkate alacak olursak, YPG’nin TSK’ya karşı Fırat’ın doğusunda da tutunma şansı bulunmuyor.
ANKARA ABD’DEN GELEN TEHDİTLERLE KENDİ GELECEĞİNİ GÜVENCE ALTINA ALMAK ARASINDA BİR TERCİH ARAYIŞINDA
Türkiye’nin Fırat’ın doğusu için harekete geçmesinin önündeki en büyük engelin ne olduğunu artık Mısır’daki sağır sultan bile duymuş durumda.
ABD, zaman zaman şiddeti artan baskılarla Ankara’nın harekete geçmesini engellemeye çalışıyor.
Başkentte hem askeri hem de sivil yönetim çevrelerinde "hangi tercihle" hareket edileceğine dair uzun süredir tartışmalar, fikir egzersizleri yapıldığını da biliyoruz.
Birkaç gün önce konuştuğum emekli bir kuvvet komutanı, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında bu konuların sık sık tartışıldığını, kendisinin ABD’nin tehditlerine boyun eğmeden harekete geçme fikrinde olduğunu dile getirdi.
Bu, kolay bir tercih değil tabii.
Geçen hafta sonuna doğru Ankara’ya gelip görüşmeler yapan, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Lisanı Hali, "Bize rağmen sakın kıpırdamayın" der gibiydi.
Ama Jeffrey öyle dedi diye öyle olacak diye de bir şey yok.
Şu kadarını söyleyelim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu konulardaki duyarlılığı ve kararlılığı, bu duyarlılık ve kararlılığın devletin ilgili kurumlarıyla senkronize halde olması, neler olabileceğine dair Jeffrey’in söylediklerinden daha fazla fikir veriyor.
YENİ ŞAFAK GAZETESİ