Taş yerinde ağırdır…
Yerel seçimleri konuşuyorsak bireysel liyakatten söz ediyoruz demektir. Eğer böyle değil de sadece partizanlık dürtüleriyle hareket ediyor ve yorumlarımızı, tercihlerimizi böylesi yanlış bir sabite üzerine kilitliyorsak, tuttuğumuz taraf kazansa da iş ehline verilmemiş ve ülke kaybetmiş olacaktır.
Reel gösterge bu olduğuna göre, sadece demiyorum ama özellikle diyorum CHP’li seçmenler bu gerçeği iyi görmeli, bilhassa İstanbul, Ankara, İzmir gibi mega kentlerin yerel yönetimini, sırf parti iltizamıyla yetersiz ve de yeteneksiz ellere teslim etme gibi bir yanlışa düşmemelidir. Cumhur ittifakının bu üç mega kentteki adayları başarı ve yetenekleriyle temayüz etmiş şahsiyetlerdir. Her birinin geçmişteki başarı hikâyesi müsellemdir ve onların bu işe ehil olduklarına birer referans hükmündedir. Her seçmenin tercihinin bir değeri, bir ağırlığı vardır. Fakat isabetsiz tercihlerin hiçbir değeri, hiçbir ağırlığı yoktur. CHP’li seçmenlere hatırlatalım: Taş yerinde ağırdır.
Basına yansıyan haber doğruysa, Ahmet Davutoğlu öncülüğünde yeni bir partinin kurulmak istendiği söylenmektedir. Hüseyin Gülerce partiye hem isim hem de amblem bulmuş. Adı TİP olsun demiş. Açılımı Trenden İnenlerin Partisi imiş. Amblemin de vagon olmasını teklif etmiş. Hüseyin Gülerce’nin önerisini dikkate alırlar mı almazlar mı bilemem. Fakat onun “Yabancı desteği haram lokma gibidir” yazısını sözü sahiplenmesi gerekenlerin dikkatle okumalarını öneririm.
Kıymetli büyüğümüz Hasan Aksay da bu konuda çerçevelik bir yazı yazdı. “Siyasi parti muhalefet değil iktidar boşluğundan doğar” başlıklı sadece düşünce değil aynı zamanda tecrübelerden damıtılmış bu yazı da mutlaka sözü sahiplenmesi gerekenler tarafından okunmalı ve bir baba nasihati ölçüsünde dikkate alınmalıdır.
Ahmet Davutoğlu, fikri yapısı ve kültürel donanımı yönüyle benim de takdir ettiğim ağırlıklı bir kişidir. Fakat atalarımızın dediği gibi taş yerinde ağırdır. Davutoğlu’nun ağırlık merkezi akademik alanıdır; orda kalması da şarttır. Siyaset, yaşadığı bunca tecrübeyle sabittir ki onun alanı değildir bundan böyle de olmamalıdır. Şimdilik olumlu olumsuz çıkan haberlere bir tepki vermediği için biz de bu kadarla yetiniyoruz. Eğer ateş yanmış ve duman da onun için çıkıyorsa elbette konuyla ilgili söyleyeceğimiz çok şey olacaktır.
Ahmet Akgündüz, Hayrettin Karaman hocamızı bir televizyon kanalında sohbete davet etmiş. Konu, isyan bastırıldığına göre FETÖ militanlarının hapsedilmesinin ve mallarına el konulmasının caiz olup olmadığını müzakereymiş.
Ahmet Akgündüz’ün bu davetini İslami hassasiyetine bağlamasına bir şey diyemez, beyan asıldır der geçeriz. Fakat vardığı hükmün yanlışını hatırlatmak durumundayız. Bu yanlış hüküm isyanın bastırılmış olduğunu kabuldür. Kavganın, mücadelenin hatta savaşın en amansız şiddetle devam ettiği bir ortamda; yargıda, emniyette, orduda bunca ayıklamalara, bunca ihraçlara, bunca cezalandırmalara rağmen kripto FETÖ militanları hâlâ cirit atıp dururken ve bunlar her an intikam adına yeni bir fırsat sevdasıyla yanıp tutuşurlarken Akgündüz Hoca hangi isyanın bastırılması garantisinden bahsediyor ve bu hükmünü hangi akli, mantıki, hukuki gerekçeye dayandırıyor; hele, devletmillet bekasının en öncelikli mesele olduğu şu kaotik ortamda düşmanın ekmeğine yağ sürmek kabilinden böylesi açık çağrılarda bulunmayı hangi vicdani hamulenin sıkletine bağlıyor cidden merak ediyorum.
Her şeyi ile şeytanlaşmış, şeytanı şeytanlığından utandıracak hile ve oyunların serbest alanı haline gelmiş bir güruhu hak adına müdafaaya kalkışmak ve aksi davranışı haksızlık karşısında susan şeytan kategorisinde değerlendirmek nasıl bir feverana hatta nasıl bir mücazefeye yenik düşmektir.
Ahmet Akgündüz gibi hakperestlerden beklenen FETÖ müdafaası değil, 250 şehidin, üç bin gazinin, elli yılını FETÖ’ye çaldırmış koca bir milletin müdafaasıdır. Sayi meşkûr olsun, önemli ilmi ve akademik çalışmalara imza attı. Bu alanda onun da mutlaka bir ağırlığı olduğunu teslim etmek gerekir. Fakat keşke o alanda kalsa. Taş yerinde ağırdır…
LATİF ERDOĞAN YENİ AKİT