Rıza Altun Vurulunca...
Haber 7 yazarı Ferman Karaçam, Dün MİT ve TSK'nın düzenlediği ortak operasyonda nokta atışı ile vurulan PKK elebaşı Bayık'ın en yakın adamlarından Rıza Altun'la yaşadığı ilginç diyaloğu yazdı...
Ferman Karaçam/Haber 7
Yıllar önce tanımıştım Rıza’yı, Cezaevinde.
İki gün önce vuruldu.
PKK’üst düzey yöneticilerindendi.
Cezaevinden çıktıktan sonra uzun yıllar Avrupada yaşadı.
Bir dönem örgütün Avrupa kasası sorumlusu oldu,hatta, daha sonraları da örgütün Ortadoğu ve Avrupa’daki uyuşturucu trafiğini yönettiğini okumuştum basında.
Rıza Altun’nun, MİT’in bilgi vermesi ve TSK’nın operasyonu sonucu Kandil’de, nokta atışı yapılarak vurulduğunu duyunca yıllar öncesine gittim.
O yıllar geçip gitti, aman gitsin, gitsin de bir daha geri gelmesin.
O yıllar “Eski Türkiye” yıllarıydı.
Doğu’nun, Güneydoğu’nun yollarında adım başı durdurulup aranıyordunuz, arabanız, eşyalarınız didik didik ediliyordu, yerlere saçılıp çiğneniyordu, 2045 arası yaşlarda biriyseniz büyük ihtimalle “apocu” olabilirdiniz.
Gecenin bir vaktinde, çoluk çocuğunuzun feryat figanlarına aldırmadan, dipçiklenerek evinizden çıkarılırdınız ve bir daha sizden haberalınamazdı.
Köylerden, mezralardan, kasabalardan, şehirlerden bir bahane ile insanlar toplanır, getirilir, tıkılırdı Diyarbekir Mahpesine.
Ve, Eski Türkiye’nin esas zulmü de, işte o zaman başlardı.
198384 yıllarıydı.
Diyarbekir, Askeri Ceza ve Tevkif Evi, İç Emniyet Bölük Komutanlığı emrinde Yedek Subay olarak askerlik yapıyordum.
O sıralarda kaç tane “Apocu” vardı ki ?
Tüm Güneydoğu ve Doğu’dakilerin tamamını toplasan iki avuç ya çıkar, ya çıkmazdı.
80 darbesi olunca, onları da, toplayıp doldurmuşlardı Hapisaneye.
Ben gittiğimde 12001400 kişilik Cezaevi, 2000’leri de aşmıştı ve hala dolduruluyordu.
Günde ortalama, 30 masum Anadolu genci giriyor ve yine ortalama 2025 genç ise, terörist olarak dağa gitmek üzere tahliye olup çıkıyordu.
Diyarbekir Ceza Ve Tevkif Evi, bir PKK’lı üretim fabrikası gibi çalıştırılıyordu.
Bizim jetonlar yeni düştü, meğer maksat başkaymış, bizi bölmenin tohumlarını serpiyormuşlar Anadolu Coğrafyasına; Tırnağı etten sökercesine, o zamanlar adına Kürt denmesi bile yasak olan kardeşlerimizi Diyarbekir Cezaevinde işkencelerden geçirerek düşmanlaştırıp saldılar Doğu ve Güneydoğu topraklarına.
Rıza Altun, “İdamlıklar Bloku” adı verilen, C Blok 36. Koğuşta, daha doğrusu, açık hücrelerden birinde kalıyordu.
Esmer, ince, uzun boylu, 2530 yaşlarında genç biriydi o yıllarda.
Nöbetçi olduğum gecelerin bazılarında, Cezaevinin askeri yönetiminden habersiz, PKK’nın (O sıralarda Apocu olarak tanınıyorlardı) üst düzey yöneticilerinden kimi mahkûmları çıkarıp, iç emniyetin bloklar amirliğinde onlarla konuşuyordum.
Bunlardan biri de Rıza Altun’du.
Açıkça yazamadığım ama, gene de aldığım işe yarar kırık dökük bazı notlarıma göre; Rıza Altun, ilk çıkardığım günkü konuşmamızda bana, “Sen neden işkenceci değilsin, Ardahan’lıymışsın, yoksa Kürt müsün ?” demişti.
Ben de, “Hayır, Kürt değilim Müslümanım, dedim.
Rıza Altun: Orası tamam da “tu kurmancî dizanî” dedi.
Ben de: Yok, ben Ahıska Türk’üyüm, Kürtçe bilmiyorum, deyince, bana şöyle dedi: “peki, gece gündüz bize kan kusturan bu adamlar Müslüman değil mi ?
Yanlış hatırlamıyorsam Rıza’yı iki, ya da üç defa çıkardım.
Konuşmalarımız genel olarak soru ve cevap şeklinde oluyordu.
Sorularımdan biri şöyleydi:
İnsanları neden öldürüyorsunuz, ayrıca, marksist olduğunuzu söylüyorsunuz, stalincilerden, faşistlerden ne farkınız var, bu rejimi kuranlar da asarak, keserek kurmuşlar, siz de onların yaptığını yapıyorsunuz ?
Rıza Altun: Rejim bize kart kurt gibi saçma sapan şeyler diyor, halbuki biz Kürdüz, bizim Kürt olduğumuzu inkar ediyor, kabul etmiyor.
Biz de, bunu bir yöntem olarak benimsiyoruz.
Soru: Rejim, Apocu veya değil, her tuttuğunu buraya doldurup işkence ediyor ve siz yönetici kadrolar olarak bu masum insanların burada zayi olmasına sebep oluyorsunuz, günah değil mi bunlara ?
Rıza Altun : Biz elbette istemeyiz böyle olmasını, buraya gelenleri de biz getirmiyoruz, rejim getiriyor ama, bu genç insanlar bizim için önemli, bunlar ileride bizim askerimiz olacaklar.
Soru: Ben, Ordu Evinde kalıyorum ve haftada üçdört gün geceleri, sabaha doğru, MİT ajanları gelip orada, bahçede yemek yiyor, içki içiyorlar.
Aralarında yabancı ajanlar da var, ileri saatlerde iyice sarhoş olunca köylerde, mezralarda yaptıkları işkenceleri falan anlatıyor, gülüşüyorlar, siz, Apocular olarak bundan ne anlıyorsunuz ?
Rıza Altun: Siz, resmi elbiseli bir subaysınız bunu, onlara neden sormuyorsunuz?
Ben: Onlara soramadım ama, araştırdım, adı milli olan ve asla millilikle ilgisi olmayan bizim MİT dediğimiz istihbarat teşkilatı, CİA ve özellikle bu bölgede MOSSAD’la birlikte çalışıyor.
Anladığım kadarı ile, bunlardan bir kısmı sizin içinize, bir kısmı da MİT’in ve askeriyenin içine sızmış.
Rıza Altun: Olabilir ama, bize işkenceyi yapan Türk askeri.
Ben: Türk Askeri değil, geçmişte burada olup, şimdi olmayan Esat Oktay Yıldıran gibi psikopat bazı subayların eseri bunlar.
O sıralarda Avrupa’dan çok sık gelen bazı heyetler vardı.
İsviçre, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Belçika, Almanya ve Hollanda o ülkelerin başında geliyordu ve birinin heyeti gidiyor, diğerininki geliyordu.
Apocuların Rıza Altun, Ahmet Türk ve Mehdi Zana...gibi ileri gelenlerinin fotoğraflarını çekip işkence izi arıyorlardı.
Rıza’ya bunu sormuştum: Bu Avrupalılar sizi niye bu kadar çok seviyor, hemen her gün bir heyet geliyor Cezaevine?
Rıza Altun: Onlar, TC gibi değil , insan hakları konusunda titiz oldukları için geliyorlar.
Ben: Orası tamam da, niye bunlar Afganistan, Irak, Suriye, G.Afrika, İran, Çeçenistan gibi ülkelerde olan bitenlerle ilgilenmiyorlar da ille Türkiye?
Notlarım tam okunmuyor.
Rıza’nın bu soruya verdiği cevabı çözemedim fakat, şimdi olsa ona şunları da sorardım:
Rıza; Eski Türkiye’de, o zaman için, en büyük sorun olan Olağanüstü Hal kaldırıldı, Kürt adını rahatça kullanıyoruz, andımız saçmalığı kaldırıldı, köylere ve insanlara Kürtçe adlar verilmesi yasağı kaldırıldı, Mem u Zin devlet tarafından Kürtçe ve Türkçe basıldı.
Kürtçe öğrenme yasağı yok, Cezaevlerinde işkence de yok artık.
Eski Türkiyede, Türkiyenin memur sürgün yeri olan Doğu ve Günedoğu Anadolu’da şimdi Üniversiteler yükseldi, Üniversitelerde Kürtçe araştırmalar yapılıyor, salonlarda Zazaca/Kürtçe film ve tiyatro eserleri seyrediyoruz, şehirlerde adı, Selahaddin Eyyubi olan hava limanları ve modern hastaneler yapıldı, yılın on ayı kar kalkmayan köylerden hastalar paletli ambulanslarla alınıyor, en ücra kasaba hastanesinde bile, kalp ve beyin ameliyatları yapılıyor, yollar, barajlar, adalet sarayları, hastaneler, viyadükler, tüneller, okullar, parklar, kültür merkezleri, kayak merkezleri, stadyumlar yapıldı.
Yeşil alanlar üretildi.
İbadethaneler, kıraathaneler, spor merkezleri yapıldı.
Açık alanlara spor aletleri kondu.
Yürüyüş yolları, bisiklet yolları, dinlenme alanları üretildi.
Kentsel dönüşüm için kiralar ödeniyor, eski binaların yerine, yeni ve modern konutlar yapılıyor.
Sağlık Ocakları her mahallede ayağımıza kadar getirildi.
Deprem sonrasında kısa sürede konutlar yükseldi.
Çukur eylemlerinde yerle bir edilen şehirlerin, adeta tamamı, yeniden inşa edildi.
Eski Türkiye’de, 80120 kişilik sınıflar yerine, şimdi, 2030 kişilik sınıflar var.
Irkçı Kemalist rejimin mağaralarda katlettiği Dersimlilerden Başbakan resmen özür diledi.
Meleliğin kabûlü ve Melelerin istihdamı sağlandı.
Fakirlere, işsizlere, dullara, yetim ve öksüzlere, özürlülere yapılan bakımlar, yardımlar, neredeyse Avrupa standartlarını geçti.
...Ve bütün bunların tamamı, Recep Tayyip Erdoğan adındaki bir lider döneminde, 17 yıl içinde oldu.
Şimdi; Artık senin de bir partin var, o lider, partilerin kapatılmasını da yasakladı.
Senin partinin Başkan ve vekilleri, liderin yaptırdığı asfalt yollarda, modern araçlarla düzenledikleri konvoylarda çalınan Kürtçe şarkılar eşliğinde, 80 yıl Kürd’ü Türk’e, Türk’ü Kürd’e düşman eden bir zihniyetin partisiyle elele, kolkola, Türkiye’ye bunca hizmeti yapan, hatta, kan kusup kızılcık şerbeti içmeye bile razı olup, ihanete uğrayan lider Erdoğan’ın, seçimi kaybetmesi için, hançerelerini yırtarcasına bağırıyorlar.
Bu, ne yaman çelişkidir bre Halo dayımın oğlu Rıza, hadi buna da cevap ver ?
NOT: Benim dönemimde Cezaevinde yapılan, tanık olduğum kötü muameleleri, bu konu ile ilgili kurulmuş olan, Mardin Milletvekili, Sayın Orhan Miroğlu Başkanlığındaki bir heyete, Ankara’da, TBMM Komisyonuna anlattım
Haber 7