Körfez’de kim vurdu, kim vuruldu?
.
Bir süredir suları ısıtılmaya çalışılan Körfez’de geçtiğimiz ay neredeyse bir patlama noktasına gelindiği havası esiyordu. Daha önce Nükleer anlaşmayı askıya almış olmakla kalmayıp İran’a gerekirse fiili saldırı gerçekleştirebileceği izlenimi de vermekte olan ABD’nin gerginliği tırmandırma politikasının sonunun nereye varacağı konusunda görünene aldanmamak gerektiği hususunda uyarılarda bulunmuştuk.
Körfez’de kazanlar her zaman kaynar ama bu kazanlarda kimin haşlanacağı önceden çok belli olmaz. Şimdiye kadar ne zaman kazan kaynadıysa hedefi önceden ilan edilenden farklı oldu. Bu sefer de farklı olacağına dair bir garanti yok.
Gerçi, ABD İran’a karşı uygulamakta olduğu yaptırımların içine ilk defa bu kadar katı bir biçimde petrolünü satmasının bütün yollarını kapatmayı koymuştu.. İran ise neredeyse tek gelir kapısının kapanması anlamına gelen bu yaptırıma karşı gerekirse Hürmüz Boğazı’ndan bütün petrol ihracatını durdurabileceğini ve buna gücü olduğunu ilan ederek meydan okumuştu. Bu açıklama gerilimi tırmandırmakta ABD’yi yalnız bırakmayan, ona da hamle fırsatı doğuran bir tepkiydi ve etkileri bütün kürede hissedilecek tehditleri ima ediyordu. Neticede dünya petrolünün neredeyse yüzde 40’ı bu Boğaz’dan geçiyor, şakası bile hoş değildi bunun.
Ancak artık kaçınılmaz hale geldiği düşünülen gerilim taraflardan mukabil hamlelerin gelmemesiyle birlikte zamanla soğumaya geçti. Araya Avrupa ve İran arasındaki diplomatik temaslarla, İran’ın ortamı yumuşatan söylemleri girdi ve bir süredir beklentiler ters yönde, yani normalleşme istikametinde tekrar gelişmeye başlanmıştı.
Bu beklentileri daha da pekiştiren bir gelişme Perşembe Günü Japonya Başbakanı Abe Şinzo’nun Tahran ziyareti ve İran’ın ruhani lideri Ali Hameney’le bir araya gelmesi oldu. Ancak tam bu anda soğuyan kazanın altına birkaç odun attıran bir gelişme yaşandı. Japonya’ya petrol taşıyan iki tanker, Hürmüz Boğazı çıkışında saldırıya uğradı. Yani Japonya Başbakanı İran manevi lideriyle uzlaştırmacı, arabulucu bir görüşme halindeyken bu saldırı gerçekleşti.
Biri Panama bandıralı Kokuka Courageous ve Marşal Adaları bandıralı Front Altair adlı iki petrol tankeri BAE ve SA’dan Singapur’a doğru yol alırken bu saldırıya maruz kalmış. Bu saldırıdan sonra petrol fiyatlarında hemen yüzde 3’lük bir artış meydana geldi. Ama görünen kadarıyla saldırıyı üstlenen yok, yani bir faili meçhul var ortada, Dolayısıyla tüm bu faili meçhullerde sorulması mukadder soru geliyor: Kimin işine yarıyor böyle bir saldırı?
İran zaten gerekirse yapacağını, hakkını koruma adına, meydan okuyarak söylemişti, ancak bu olayı üstlenmemiş ve zaten mevcut durumda ABD ile savaşmaya davet anlamına gelecek böyle bir adımı atması onun açısından hiç de makul değil. Üstelik Japonya başbakanını tam da savaş tamtamlarını susturma umuduyla ağırladığı esnada, yine üstelik Japonya gemilerini hedef alacak şekilde bunu yapması İran’ın aklını gereğinden fazla hafife almak anlamına geliyor.
Oysa ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, herkesin aklını hafife almaktan çekinmedi. Bu patlamadan, daha hiçbir araştırmaya gerek duymadan, hemen İran’ı sorumlu tuttu. Pompeo, bu değerlendirmeyi istihbarat bilgileri, kullanılan silahlar, saldırının gerçekleşmesi için gereken operasyon bilgisinin seviyesi gibi pek çok noktaya dayandırarak öne sürdüğünü belirterek konuyu BMGK’ye taşıyacaklarını da ilave etti.
Körfez’de suların soğuması henüz istenmiyor, ama asıl hedefin ne olduğu, buna rağmen zannedildiği gibi çok açık değil. İran petrolünün veya genel olarak Köfrez’den petrol sevkiyatının sürekli bu sıcak tehdit altında tutulmasının kime ne faydası, kime ne zararı olacak iyi hesaplamak lazım. Bazen bu tür adımların bumerang etkisi yapacağını da unutmamak gerekiyor.
BİR HABERİ VE EYLEMİ İSLAMİ KILAN NE?
Geçtiğimiz Ramazan ayında Ankara’da yaşayan Sudanlılar topluluğunun iftar programının sonunda bir TV muhabirinin Suudi Arabistan ve Türkiye ilişkilerinde son zamanlarda yaşanan sorunlara dair sorusuna verdiğim cevap bazı internet sitelerinde tuhaf bir biçimde bana isnaden “İran’a karşı Suudi Arabistan’ın yanındayız” şeklinde çarpıtılarak yansıtılmış. Sanki arada nasıl bir ihtilaf olursa olsun tarafımız her zaman sabit ve tekmiş gibi, bir eksen oluşturmuşuz gibi.
Doğrusu, haberin kendisinin metni de çok sorunluydu. Kamera kaydından da haber metninden de böyle bir ifade çıkarmak için konuşmayı tamamen kötü niyetle tahrif etmiş olmak gerekiyor. Oysa benim ifadelerim daha genel ve aslında İslam dünyasının kendi içinde barışı, dış müdahaleye karşı bağımsızlığı ve birliği savunmaktan başka bir şey söylemiyor.
* Sözümüzün özü şu: Bizim bütün amacımız özellikle İslam dünyasında kimsenin kimseye saldırmadığı, tehdit oluşturmadığı, birbirimize yönelik tehditlerle ABD’ye silah pazarı, yabancılara müdahale ve işgal fırsatları sağlamadığımız bir dünya oluşturmak.
* Biz iki İslam ülkesinin birbirini tehdit olarak görmesini istemiyoruz.
* İslam dünyası olarak biz birbirimizle problem yaşadığımızda ABD’yi aramıza sokuyoruz. Barış tesis etmeleri için onları çağırıyoruz ve onların verdikleri barış hizmetinin bedeli hepimize çok ağır oluyor.
* Ne İran’ı tehdit eden SA’nın ne de SA’yı tehdit eden İran’ın yanında olmayız. Bu birbirini tehditkar siyasetlerin alternatifi İslam dünyasının diyalog arayışı içinde olması. Bize yakışan da çatışmaları daha da körüklemek değil tarafların arasını bulmaktır.
* Şu veya bu tavrımızı “Suudsevgisi” veya “İran sevgisi” diye nitelemenin fitneyi körüklemekten başka bir kastı ve anlamı yok. Elbette kimseye özde bir nefretimiz yok, lakin sevgimiz mazlum halkların özgürlüğüne, birliğine ve bunun gerçekleşmesi cehdi ve çabası içindeki herkese, tabii ki başta Türkiye’yedir.
* Bunu yapan bir sitenin isminin “İslami Analiz” olması insanı üzen bir şey. Çünkü bu haber biçiminde İslam’ın neredeyse bütün ilkeleri taammüden ihlal ediliyor. Sözü tahrif var, iftira var, Müslümanlar arasında fitneyi var, çatışan iki Müslüman arasını bulmak yerine daha da kışkırtmak var, Müslümana iyi niyet yerine kötü niyet ve sui zan var. Kısaca ne ararsanız İslam dışı her şey var ama sitenin adı: İslami.
* DAEŞ de yaptığı çapulcu organizasyonlarına hem devlet diyor hem de İslami markayı yapıştırıyor. Tabi bu yaptığı onu ne devlet ne de İslami kılıyor.
Yasin Aktay
YENİ ŞAFAK