Adamın biri sekiz yıl önce boşandığı ve içindeki kin ve nefret yüzünden yıllarca görüşmediği eski eşiyle yeniden evlenmek istiyordu. Arkadaşı bunun pek de iyi bir fikir olmadığını söyledi:
Yapma dostum, ben seni akıllı biriydim. Hayatını mahveden birisiyle evlenmek ha ! Bu düpedüz akıl tutulması. Sonuçta senin bileceğin bir iş, ben karışamam, ama merak ediyorum, nasıl oldu da böyle düşünmeye başladın ?
Adam hikayesini anlattı:
Eşimle tutkulu bir aşkın ardından evlendik. Saadetimiz sadece bir ay sürdü. Ondan sonrası hep kavga, gürültü. Birkaç yıl sonra evimiz cehennemden bir köşeydi. Ama bir kızımız olduğu için sabredelim dedik. Ama çok zordu, inan çok zordu. Kaç kere intihar etmeyi veya karımın boğazını sıkıp öldürmeyi denedim. Her seferinde içimdeki sevgi kırıntısı buna mani oldu.
Peki ne tür kavgalar ediyordunuz ? Sorun neydi ?
Sorun her şeydi. Gözünle gördüğün veya göremediğin her şey. Başta iktidar savaşı gibi başladı. Kimin dediği olacak kavgası. Ondan sonra rövanş mücadelesi, intikamlar… Derken aile içi çıkar mücadelesi. Yani senin paran ,benim param olayı. Eşim de ben mücadeleci kişilerdik. Sıkı savaştık ve birbirimizi bitirdik. Onuncu yılımızda artık bundan sonra devam edemeyiz dedik ve ayrılma kararı aldık. Fakat bir türlü boşanamıyorduk. Sadece bir evimiz, bir de çocuğumuz vardı fakat biz hangi şartlarda boşanacağımız konusunda anlaşamıyorduk. Sonunda ben pes ettim. Ev de çocuk da senin olsun, yeter ki benden ayrıl, dedim. Çünkü boşanma sürecinde çok yıpranmıştım. Karım oldukça inatçıydı. Kafasında öyle bir plan yapmış ki o boşandıktan sonra yeni bir hayat kuracak ben de sefil olayım. Evi kendisinin alacağını çocuğun velayetinin de ben de kalacağını söyledi. Bu sayede çocuk problemi olmadığı için evlenebilecek, parasını birlikte ödediğimiz evimizde kendine yeni bir hayat kuracaktı. Benim kızımıza bakmakta zorlanacağımı, ve çocuk yüzünden evlenemeyeceğimi biliyordu. Karım işte bu kadar iddiacıydı. Yeniden evlenip de “Sen benim kıymetimi bilemedin ama başkası bak nasıl seviyor” dedirtmek için kızını görmemeyi bile göze almıştım. Ben de evlenemeyeceğim ve küçük bir çocukla uğraşacağım için perişan olacaktım, aklındaki plana göre. Ben de az inatçı değildim. Karıma inat olsun diye başka şehre taşındım. Bu sayede karım kızımızı görmek için yüzlerce kilometre tepmek zorunda kalacaktı.
Karımda yeniden evlenme hırsı vardı. Kızımıza her seferinde yakın zamanda evleneceğini söylüyordu. Boşandıktan iki sene sonra karım kızımızı görmeye gelmemeye başladı. Ben bunu “her halde evlendi” şeklinde yorumladım.
Aslında ben de evlenmek istiyordum. Ama istediğim gibi birisini bulamadım. Kızıma üvey anne getireceksem, bu çok iyi seçilmiş biri olmalıydı ve ben böyle birini bulamadım. Evliyken önce boşanıp sonra da evlenme hadisesi bana dolmuştan inip taksiye binmek gibi geliyordu. Boşandıktan sonra yanıldığımı anladım. Boşanmış birisi kanadı kırık kuş gibi oluyordu. Kim kanadı kırık bir kuşu kabul eder ki ?
Boşanmamızın üzerinden dokuz yıl geçmişti ki kızım eski şehrimizdeki üniversiteyi kazandı. Ben de yeniden eskiden yaşadığım yere taşındım. Eski eşimle karşılaşmak istemiyordum, çünkü yeni kocasıyla bana hava atmaya çalışacağından emindim. Tesadüf o ki benim işyerim ile onunkisi yakındı ve bazen öğlenleri bir fastfood restoranında karşılaşıyorduk. İlk başlarda selam bile vermedim. O da beni görmezden geldi. Sonunda sabredemedim, bir gün masasına izin isteyip oturdum. Acaba benden sonra ne yapmıştı.
Bu sefer karşılaştığım kadın benim geride bıraktığım değildi. Gözlerindeki kin ve nefret kaybolmuş ama biraz donuklaşmıştı. Sürekli kötü sözler duymaya alıştığım ağızdan bu sefer hiç de kötü şeyler çıkmıyordu. Ama çok geveze biri olmuştu, sürekli arkadaşlarından bahsediyordu. Sohbetimiz hep kısa sürüyordu. Öğle yemeğinde 1520 dakika konuşup işe geri dönüyorduk.
O zaman yeniden aşık oldun galiba karına!
Yok, öyle bir şey olmadı. Onunla yaşadığım acıları unutmam mümkün değil. Ama merak ediyordum nasıl bir hayatı olduğunu. O sürekli arkadaşlarından bahsediyordu. Hele bir Selim varmış. Hain mi hain! Ansızın canını yakarmış. Hayatından çıkar onu dedim. Olmaz hayatta acılara da yer olmalı dedi. Menekşe adlı arkadaşı onu çok severmiş, Yaren ve Melike ona huzur verirmiş. Bir de yaramaz Mustafa varmış. Neler neler çektirmiş kadına ! Ama yüzeysel konuşuyordu eski eşim. Sürekli aynı şeyleri tekrar ediyordu.
Bir süre sonra onun yeni yaşamını merak ettim. Ben boşandıktan sonra tatsız tuzsuz bir yaşam sürüyordum. O nasıl olup da sağlıklı sosyal yaşam kurabilmişti. Hiç eşinden bahsetmiyordu . Parmağındaki yüzük olmasa bekar olduğundan emin olacaktım. Yeni yaşamını merak ettiğimi söyledim. O da “Yarın akşam eve gel göstereyim sana yeni yaşamımı, tüm arkadaşlarım orada olacak” dedi. Bu teklif karşısında heyecanlandım. Dokuz yıl aradan sonra kendi evime girecek, eski karımın yeni yaşamını öğrenecektim.
Eve vardığımda kapıyı eski karım açtı. Evde ondan başkası yoktu. “Arkadaşların gelmeyecek mi ?” diye sordum. “Onlar zaten buradalar” dedi. Etrafa baktım “Hani neredeler ?” dedim. O da bana evi gevdirdi. Eşyaları hiç değiştirmemişti. Evin boyası bile aynıydı. Bir daha dönmemecesine ayrıldığım evimin bıraktığım gibi olması beni duygulandırmıştı.
İlk önce Selim’i gösterdi. Bu banyodan çıkışta antreye dönerken dönülen köşenin alt kısmıydı. Evliyken sık sık ayak serçe parmağımızı çarpardık. Eski karım bu köşeye Selim adını vermişti. Daha sonra Melike’yi gösterdi. Bu yorgandan başkası değildi. Uzun süren kavgaları sonlandıran tek şey. Sinir harbinden sonra üzerimize çekince huzur bulurduk. Yaren ise birbirimize fırlattığımız köşe kırlentiydi. Ben Menekşe’yi sordum. “Görmüyor musun karşında” dedi. Bu birlikte aşıladığımız menekşeydi.
Sadece “Neden?” diye sordum. Tek kelimeyle aslında onlarca soru sormuştum. Bana basit bir şekilde cevap verdi:
“Senden ayrılınca insanların senden bile daha kötü olduklarını gördüm. Acımasız ve bencillerdi. Anladım ki bana göre koca yok. İçe kapandım. Arkadaşlarım bir psikoloğa gitmemi tavsiye ettiler. İşyerindeki zoraki arkadaşlarım bunlar. Hiç birini zerrece sevmem, onlar da beni. Ama buhranlı halim onlara zarar veriyormuş. Çareyi psikolog tavsiyesinde bulmuşlar. Psikolog eğer küçük de olsa bir arkadaş gurubum olmazsa depresyona gireceğimi söyledi. Kızımı sana vermekle hata etmişim. Bana zarar vermeyen, kazık atmayacak sadece “evdeki arkadaşlarım” var. Onlara isim verdim. Onlarla sürekli sahte maceralar yaşıyorum.”
Karım yıllardır depresyon halineydi. Aradığını bulamamak, bu süreçte hiçbir yerden destek alamamak onu depresyona itmişti. Birkaç gün düşündüm ve karar verdim. Ona evlenme teklif ettim. Bana “Benden alabileceğin hiçbir şey kalmadı, emin misin ? Sadece bu evi yeniden elde etmek için bu teklifi yapıyorsan unutma ki bu sefer seni boşamam direk öldürürüm” dedi.
Yapma dostum o kadın kuru ve ıssız bir çöl gibi faydasız. Ömrünün geri kalanını o kadın için harcamamalısın. Sahi ne umuyorsun o kadından?
Ummak mı ? Zaten ilişkilerimizi ve evliliklerimizi fayda ummak üzere kurduğumuz için mahvediyoruz. Bu sefer önceki gibi olmayacak. Hiçbir beklentim olmayacak karımdan. Ondan ayrıldıktan sonra kavga gürültüden kurtuldum ama hayatım anlamsızlaştı. Kavga etmenin bile bir nimet olduğunu anladım. Şimdi sadece hayatıma anlam katmak istiyorum.
Nasıl yani?
Evlenmeden önce o yeşil bir vadi, ben de neşe saçan bir çocuk bahçesi gibiydim. Şimdi o ıssız bir çöl ben de savaştan kalma harabe gibiyim. “Issız çölde vaha oluşturmaya çalışmak !”İşte bundan sonra benim için hayatın anlamı bu!